Kategoriler
saventravel.com

Disney Karakterleri ile Yemekler & Şovlar


Disneyland Paris’e gelmişken Disney karakterlerini daha yakından görelim, hatta onların şovları ile birlikte yemek yiyelim diyorsanız Disneyland Paris’te size göre birkaç yer var. Bunlardan en iyisi ise Buffalo Bill’s Wild West Show… with Mickey and Friends! Haydutlardan kaçan posta arabalarından buffalolara, kızılderililerden kovboylara, Oturan Boğa’dan Pluto’ya (pardon Pluto olmadı buraya) Buffalo Bill’e vahşi batı ile ilgili aradığınız tüm aksiyonlar bu şovda. Üstelik önceden alırsanız %10 da indirimli…

Peki Buffalo Bill şovun fiyatları ne diyorsanız, hemen açıklamaya çalışalım. Oturma seçeneklerine göre fiyatlar değişiyor. İkinci kategoriden alırsanız yaklaşık 70 $, birinci kategoriden alırsanız ise yaklaşık 90 $ ödüyorsunuz. Çocuklar için de fiyatlar yaklaşık 55 $ ve 75 $ olarak değişiyor fiyatlar. İkinci kategorideki masalar çok arkalarda olmadığından fiyat nedeni ile daha avatajlı duruyor.

[widgets_on_pages id=4]

Bu şovda tasarruf yapmanın bir başka yolu ise (Disney otellerinde kalacaklar için), premium yarım veya tam pansiyon paketlerinden almak. Çünkü premium paketlerden alırsanız yemeklerden birini Buffalo Bill şovunda alabiliyorsunuz. Çarşamba ve Perşembe hariç şovu her gün 18:30 ve 21:30’da seyredebilirsiniz.

[tube]qfOkpY1z4TM[/tube]

Disney karakterleri ile akşam yemeği değil de kahvaltı istiyorsanız Disney Village’deki Café Mickey’ye uğrayabilirsiniz. Biraz pahalı olsa da Disney otellerinde veya yakındaki diğer anlaşmalı otellerde kalıyorsanız kaldığınız otele göre yaklaşık 22 $’dan başlayan fiyatlarla fark ödemeniz yeterli oluyor. Sadece kahvaltıda değil öğle ve akşam yemeği saatlerinde de giderseniz Disney karakterleri sizleri bekliyor olacaktır. Ama dediğimiz gibi fiyatlar biraz yüksek, menüler yetişkinler için 47 $, çocuklar için ise 26 $ civarında. Plus ve premium yarım ve tam pansiyon paketlere dahil ama :).

Auberge de Cendrillon’daise Disney prenseslerin dansları eşliğinde yemeğinizi alabilirsiniz. Fiyatlar yüksek olsa da (üç yemekli menü fiyatı yaklaşık 85 $, çocuklar için 47 $) küçük bir kızınız varsa Pamuk Prenses ve Sinderella’nın dahil olduğu Disney kraliyet ailesinin bir ferdi gibi hissecektir kendisini :).

[widgets_on_pages id=4]

Disney karakterleri ile yemek yiyebileceğiniz ve üstelik Disneyland Paris’in en iyi restoranlarından biri olan Disneyland Hotel’deki Inventions’da sıra. Amaç sadece Disney karakterlerini görmekse açık büfe olmasına rağmen akşam yemeği fiyatı yaklaşık 70 $ olduğundan, Café Mickey’i tercih etmek daha iyi olabilir. Premium yarım veya tam pansiyon paketiniz varsa şanslısınız Inventions’daki yemekler pakete dahil.

Disney karakterleri ile yemeklerde sıra olabileceğinden rezervasyon yaptırmanız faydalı olacaktır. Rezervasyonlarınızı kaldığınız otelden, restoranlardan ve danışma merkezlerinden yapabilirsiniz.

………………..


DİĞER PARİS YAZILARIMIZ:

Paris Gezilecek Yerler Paris Ucretsiz Gezilecek Yerler Eyfel Kulesi Notre Dame Katedrali Sacre Coeur Paris Doga Tarihi Muzesi Seine Nehri Tekne Turu Ile Saint Louis Paris Otelleri 5 Yildizli Butik Paris Otelleri Paris Otelleri Ekonomik Paris Hostel Tavsiye Paris Kotu Otel Deneyimi Louvre Muzesi Sira Louvre Yorulmadan Gezme Yollari Mona Lisa Medusanin sali Napolyon Tac Giyme Toreni Disneyland Paris Gezilecek Yerler Walt Disney Studios Gezilecek Yerler Disneyland Paris Ulasim Disneyland Paris Siralardan Kurtulma Yollari Disneyland Paris Otel Rehberi Disneyland Paris Yeme Icme Rehberi Paris Alisveris Rehberi Tax Free Alisveris

Kategoriler
Disneyland Paris Tavsiyeleri

Disneyland Paris Yemek Fırsatları

[sg_popup id=13229]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Eğer Disneyland otellerinde kalmayı planlıyorsanız ve otel rezervasyonunuzu da Disneyland sitesi üzerinden yapıyorsanız, yarım pansiyon & tam pansiyonyemek tercihleri dikkatinizi çekmiş olabilir. Hepimizin bildiği gibi tam pansiyon aldığınız zaman öğle ve akşam yemeklerini paketinize dahil etmiş oluyorsunuz. Yarım pansiyonda normalde akşam yemeği dahil oluyor iken Disneyland Paris’te öğle veya akşam yemeğinden istediğinizi seçebiliyorsunuz. Zaten sabah kahvaltısı da otel fiyatına dahil. Parkta restoranlarda ödeme yapmaktansa önceden paketle birlikte aldığınızda %10-15 arası indirimlere sahip oluyorsunuz. Bu paketlerin bir diğer avantajı ise saat üçten sonra geçerli bir içecek ve tatlı hakkı, tam da gezmekten tükendiğiniz sırada bol şekerli tatlılar enerji için güzel olabilir. Merak etmeyin nasılsa bol bol yürüyüp yakacaksınız :).




Yarım & tam pansiyon fırsatlarının dört farklı opsiyonu da var; hotel, standart, plus ve premium. Bu opsiyonların temel farkı pakete dahil olan restoranların kapsamı. Hotel opsiyonu, tahmin edildiği üzere sadece Disneyland otellerinde geçerli, yani yemek için her seferinde otele dönmeniz gerekiyor. Kalmak için parklara en yakındaki otelleri tercih ederseniz akıllıca olabilir. Standart opsiyon ise Disney parklarındaki, Disney Village ve Disney otellerindeki yedi açık büfe restorant için geçerli. Plus opsiyonu ise 19 açık büfe ve masaya servis restoranı ve Mickey Cafe’de Disney karakterleri ile yemeği kapsıyor. En üst paket olan premium opsiyon ise 23 açık büfe ve masaya servis restoranda, Disney prensesleri ile birlikte yemek yiyebileceğiniz Auberge de Cendrillon’da ve en önemlisi Buffalo Bill’s Wild West Show’da geçerli.




 Baktınız aldığınız paketin kapsamı gittiğinizde size yetersiz geldi, voucherlarınızı parkta bozdurabilirsiniz. Otele geldiğinizde size verecekleri yemek voucherlarını McDonald’s, Planet Hollywood, Rainforest Café, King Ludwig Castle, Starbucks ve Earl of Sandwich hariç her yerde aldığınız bedele nakite çevirebiliyorsunuz. Dolayısıyla önceden yarım veya tam pansiyon almakla bir riskiniz de olmuyor. Ben az yedim, kalanı nakit verin diyemeyecek olmanız dışında :)…

Peki hangisi daha uygun fiyatlı? Kaldığınız otele göre otel paketinin fiyatı değişse de tam pansiyon oldukça pahalı görünüyor. Bu yüzden yarım pansiyon tercihini satın alıp, öğle yemeğinde daha uygun fiyatlı fast food tercihlerinde, mesela Earl of Sandwich’te karnınızı doyurabilirsiniz. Yarım pansiyon hakkınızı da akşam yemeğinde parkın, otellerin, Disneyland Village’ın güzel restaurantlarından birinde değerlendirebilirsiniz.

Disneyland Paris yemek paketleri ile ilgili karar verebilmeniz için özet bir tablo ile konuyu tamamlayalım. Ama yine de güncel fiyatlar için Disneyland Paris broşürünü kontrol etmenizi tavsiye ederiz.

[widgets_on_pages id=“Adsense In-Article Ad”]

İçlerinden kaldığınız otele göre sizin için en uygun paketi seçerseniz Disneyland Paris’e gittiğinizde boşuna restoranlarda yüksek bedel ödemezsiniz. Standart, plus veya premium paketlerden birisini alırsanız boşuna otele de dönmeniz gerekmez… Bu arada yüksek fiyat derken Türk Lirası’na çevrildiğinde gerçekten tatil bütçenizi sarsabilecek rakamlardan bahsettiğimizi hatırlatalım :). Şimdiden iyi eğlenceler 🙂


Disneyland Paris’teki restoran yorumları, menüleri ve fiyatlarını merak ediyorsanuz, tıklayın. Disneyland biletlerini nasıl daha uygun fiyatlı alabileceğinizi öğrenmek için ise bu sayfaya bekleriz :).

[widgets_on_pages id=“Adsense Matched Content”]


Paris otel tavsiyelerimiz:

Diğer Paris yazılarımız:


Daha fazla gezilecek yer için takip edin:

Kategoriler
Disneyland Paris Tavsiyeleri

Disneyland Paris’te Yemek

[sg_popup id=13229]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Disneyland Paris’te sadece roller coasterlar ve korku tünelleri değil yemekler de ayrı bir eğlence kaynağı. Disneyland Park’ın içinde o kadar fazla yemek seçeneği var ki parka gitmeden ufak bir plan yapmak, hem tasarruf etmek hem de zamandan kazanmak için yerinde olabilir. Eğer önceden küçük bir araştırma yapmazsanız muhtemelen sonunda birbirinin aynısı restoranlardan birinde, muhtemelen de Main Street’te kendinizi fast food yerken bulabilirsiniz :). Bunu engellemek için önce Disneyland Park, Walt Disney Studios ve Disney Village’in her köşesinde karşınıza çıkacak farklı restoranlar hakkında kısaca bilgi vereceğiz. Sonra da avantajlı yemek paketlerini anlatacağız ki eğer otellerden birinde kalıyorsanız biraz tasarruf yapabilin. En son da kaçırılmayacak yemek şovlarına değineceğiz.





Disneyland Park Restaurantları

Disneyland Park’a girdiğinizde, gezmeye başlamadan hemen önce yemek yemenin tam da zamanı diye düşünebilirsiniz. Çünkü parkın girişindeki Main Street bölümünde çok sayıda restoran var gibi görünüyor. Ama aslına bakacak olursanız bunlar, birisi hariç cafe, pastane, veya dondurmacı gibi yerler. Hangisi daha ekonomik diye de baktık ama fiyatlar bile maalesef neredeyse aynı hatta fast food için yüksek bile sayılabilir…

İçlerinden sadece bir tanesi gerçekten oturup keyifle yemek yiyebileceğiniz bir restoran, adı da Walt. Walt’ta karnızı doyurmak en az 25 €’dan başlıyor. Tatlı ve içecek ekleyip ana yemeği de biftek veya somon seçerseniz 60 €’ya kadar fiyatlar çıkıyor. O yüzden parka girerken gizlice içeriye yiyecek sokamadıysanız 🙂 yemek hakkınızı sonraya bırakırsanız daha iyi olabilir.




Siz de bizim gibi turunuza ilk olarak Frontierland’den başlarsanız karşınıza ilk olarak The Lucky Nugget Saloon çıkacaktır. Restoranın dekoru o kadar başarılı ki içeriye girdiğinizde gözleriniz vahşi batının kovboylarının poker oynadığı masaları, barın içinde elindeki pis bezle viski bardağını parlatan barmeni arayabilir. Yemeklere gelince genellikle hamburger ve fish & chips tarzı. Fiyatlar ise yaklaşık 15 €’dan başlıyor. Hemen yanında ise Tex-Mex sunduğunu iddia eden Last Chance Cafe var ama çeşitler oldukça sınırlı, KFC’de bile daha çok çeşit var. Kişi başı da yaklaşık 12 €’ya geliyor. Eti ekmek arasında veya kızarmış değil de ızgara sevenlerdenseniz veya steak sipariş ederken gramına bakıyorsanız Silver Spur Steakhousesize göre olabilir. Amerikan tarzı ızgara bonfile için ödeyeceğiniz yaklaşık fiyat ise neredeyse 30 €. Euro kuru düşünüldüğünde Özgür Şef veya Günaydın Steak House daha uygun ve leziz kaçıyor :).

Merak etmeyin daha seçenek çok, o yüzden Frontierland gezimize devam edelim ve sonraki restoran bölgesi Big Thunder Mountain’in hemen karşısına gidelim. Buradaki ilk yer yine fast food için olan Fuente del Oro Restaurante. Bölge Frontierland olur da Meksika yemekleri olmaz mı? Taco salatası, nachos ve fajitas gibi seçeneklerle içecek dahil kişi başı en az 10 €’dan başlayan fiyatlarla karnınızı doyurabilirsiniz. Meksika yemekleri olmaz, biz sürekli Afrika yemekleri yeriz diyorsanız 🙂 sizi de unutmamışlar ve Restaurant Hakuna Matata’yı açmışlar Disneyland Park’a. Doğrusu Afrika denilince merak ettik menüde neler var diye ama Afrika’dan anladıkları meğersem salata, falafel ve kebap sandviçmiş. En Afrikalı yemek ise Afrika soslu tavuk :). En iyi yanı ise fiyatların çok yüksek olmaması, içecek ve tatlı dahil menü yaklaşık 12 €. Bu bölgenin bir diğer restoranı ise …

Kategoriler
saventravel.com

Disneyland Gezilecek Yerler – Disneyland Park II


Fantasyland’de ilk merhaba diyen eğlencelerden anlıyoruz ki burası biraz daha ufak çocuklara göre. Aslında isabetli olmuş Disneyland Park’ın bu kısmını sonlara bıraktığımız. İyi ki önce Disneyland Paris’in görülmesi gereken yerlerine yani Walt Disney Studios’a gitmişiz ve Disneyland Park turumuza da Frontierland ve Adventureland ile başlamışız. Böylece Disneyland Paris’in gezilmesi gereken her yerini yeterince vaktimiz varken gezebilmişiz. Buradaki eğlenceleri de yine kısaca anlatalım ve son kararı yine de siz verin. İlk olarak Peter Pan’ın Uçuşu (Peter Pan’s Flight) ile başlayalım. Tavana asılı bir tür sala biniyorsunuz ve içinde bulunduğunuz sal Peter Pan hikayesindeki sahnelerin içinden geçiyor ve hikaye de tabii ki Peter Pan’ın odasından başlayıp ve Neverland’e doğru yolculuk ilerliyor…

Disneyland Park’ın Fantasyland temasının hemen sonraki eğlencesi ise Mickey Mouse ile Buluşma (Meet Mickey Mouse). Çocukların gerçekten Mickey Mouse ile buluşup bol bol hatıra fotoğrafı çektirebileceği bir eğlence ama kapıdaki sıraya göre karar vermek gerekir. Mickey Mouse ile fotoğraflar da çekildiğine göre Fantasyland turumuza Alice’in Şaşırtıcı Labirenti (Alice’s Curious Labyrinth) ile devam edelim. Muzip bir şekilde sırıtan kedisi, iskambil kağıtlarından askerleri, pamuk gibi beyaz tavşanı ile Alice Harikalar Diyarı’nı çocuklara ufak bir yürüyüş ile göstermek için güzel bir fırsat olabilir.

[widgets_on_pages id=4]

Son anlattıklarımızı beğenmediyseniz Peri Masalları Ülkesi’ni (Le Pays des Contes de Fées) de pek beğenmeyebilirsiniz. Yine küçük bir tekne ile tur yapmak üstüne kurulu ama bu sefer sanki açık hava Disney müzesinin içinden geçiyor gibisiniz. Minik boyutlarda da olsa farklı masallardaki köylerin içinden, üstünde ejderhalar olan şatoların arasından akan nehirde ilerlerken kendizini Şirinler’in köyünden geçiyor gibi hissediyorsunuz. Bundan sonraki “it’s a small world” eğlencesi de benzer, yani ufak bir kayık ile gezmece :)… Farkı ise bu sefer Rusya’dan Japonya’ya, Hindistan’dan Mısır’a bebek oyuncaklarının arasında dünya turu yapıyorsunuz. Fazla modern efektler aramasın gözleriniz, çünkü bu eğlence ilk taa 1964’deki New York Dünya Fuarı için tasarlanmış :).

Fantasyland’de sadece bunlar yok, aralara serpilmiş küçük eğlenceler de var. Zaten bunlar dolaşırken gözünüze takılacaklardır, yoksa da grupta çocuk olmadıkça büyük kayıp olmayacaktır. Küçük tren (Casey Jr. – le Petit Train du Cirque), atlı karınca, uçan filler (Dumbo the Flying Elephant) ve dönen fincanlar (Mad Hatter’s Tea Cups) dışarıdan rahatlıkla göreceğiniz üzere hep çocuklara göre :).

Disneyland Park, Fantasyland’in bir başka eğlencesi ise Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler (Blanche-Neige et les Sept Nains). Peter Pan’daki gibi ama bu sefer vagonlar ile Pamuk Prenses masalının içinden gidiyorsunuz. İki üç dakikalık bu sürüşün asıl kahramanı ise kötü cadı :).

Sıra geldi Fantasyland’in son eğlencesine, artık alıştığımız vagonlar ile içinden geçtiğimiz bir masal yine. Masalın bu seferki adı ise Pinokyo’nun Yolculuğu (Les Voyages de Pinocchio). Bunu da fotoroman gibi anlatalım en iyisi :)…

Artık Fantasyland’den Discoveryland’e geçebiliriz. Bu arada böyle anlattığımıza bakmayın, bu alanların arasında bir sınır veya bir kapı yok, hepsi sanal :).

Ama bir dakika nasıl unuturuz bir eğlence daha kaldı; Disney’in alametifarikası Uyuyan Güzel’in meşhur şatosu. Ama söylemeden yapamayacağız çünkü hiç de beklentilerimizi karşılamadı, meğersem sadece içinden geçen bir yürüyüş patikasından ibaretmiş. Şatonun içinde yukarıya doğru çıkıp vakit kaybetmek yerine doğrudan şatonun zindanlarına …

Kategoriler
Disneyland Paris Tavsiyeleri

Disneyland Paris Gezilecek Yerler

[sg_popup id=13229]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Sıra geldi Disneyland Park gezilecek yerler sayfamıza… Hatırlarsanız daha önce söylemiştik Disneyland Paris aslında iki tane parktan oluşan büyük kompleksin adı… Bunlardan birincisi Walt Disney Studios idi ki anlattık, diğeri de Disneyland Park… İşte şimdi sıra o meşhur Disneyland Park’ta… Çocukluktan beri hayalini kurduğumuz Disneyland Park… Ortaokuldayken yaz tatili sonunda okula döndüğümüzde sınıftaki arkadaşlarımızdan dinlediğimiz hatta yazın Mickey Mouse ile yan yana çekildikleri fotoğraflarından gördüğümüz Disneyland Park… Her ne kadar ortaokulu hatta tüm öğrenim hayatını bitirmiştik olsak da ancak gidebildik :). Ama geç kalmış sayılmayız çünkü bu yaşta bile hala Disneyland Park fazlası ile eğlenceli… Mickey Mouse’un, Donald Duck’ın, Goofy’nin, bal kovanı peşindeki Winnie The Pooh’un, tavşan peşindeki Alice’in, deniz kızı Ariel’in eski havası olmasa da artık Toy Story var, Monsters var, The Incredibles var, WALL-E var. Yani anlayacağınız gitmeye değer… Bu kadar nostaljiden sonra artık Disneyland Park gezimize başlayabiliriz… Malum günün ilk yarısını Walt Disney Studios’ta geçirdiğimizden ancak yarım günümüz kaldı, o yüzden elimizi çabuk tutmamız gerekiyor diyerek içeriye giriyoruz ve parktan içeriye girer girmez bizi Walt Disney’in meşhur Uyuyan Güzel kalesi karşılıyor.




Almanya’daki dünyaca ünlü Neuschwanstein Kalesi‘nden esinlenerek yapılan bu şatoyu gördüğünüzde gerçekten de Disneyland Park’a geldiğinizi anlıyorsunuz. Neuschwanstein demişken yakında orayı da yazarız diyerek karşılaştırabilmeniz için fotoğrafını ekleyelim. Bu arada şansımıza yazıyı yazarken BBC Knowledge kanalında dünyanın en güzel şatosu diye Neuschwanstein’dan bahsettiler, Disney Şato’sunun ilham kaynağı diye. Şato bugün yapılmak istense 100 milyon $’a mal olurmuş… Ama yine de cevap hakkına saygımız olduğundan 🙂 Girne’deki St. Hilarion Kalesi’nin de Disney’in şatolarının kendisinden ilfam alınarak tasarlandığını ileri sürdüğünü hatırlatalım.

Disneyland Park’ı gezecek günlerce vaktimiz olmadığımızdan maalesef haritadan en güzel görünenleri tahmin edip şansımızı denememiz gerekiyor. Bu eğlencelere giderken bile bol bol fotoğraf çekebileceğimiz anlar yakalayacağımızı umuyoruz :).





Elimizdeki Disneyland Park haritası ile gezerken anlıyoruz ki Disneyland Park, ana giriş Main Street, U.S.A.’yi saymazsak farklı temalara göre eğlencelerin bir araya getirildiği dört minik bölgeden oluşuyor. Bunlar da Frontierland, Adventureland, Fantasyland ve Discoveryland.

Tam kafamızda Disneyland Park’ın haritasını çıkardığımız sırada Frontierland’a varıyoruz ve bizi Thunder Mesa Riverboat karşılıyor. Eğer çocuklu bir aileyseniz ve vaktiniz varsa buharlı gemi ile Frontierland çevresinde bir tur atma size göre olabilir. Bizim fazla vaktimiz olmadığından birkaç fotoğraf çektiken sonra hedefe doğru devam ediyoruz.

İlk hedef yine bir roller coaster yani Big Thunder Mountain. Ama ona doğru giderken bir kez daha dikkatimiz dağılıyor, Anthony Perkins’in daha doğrusu Alfred Hitchcock’un Sapık filminden çıkmış gibi görünen Phantom Manor’u görüyoruz. Lunaparklarda görmeye alıştığımız korku tüneline benzer bir eğlence olduğunu düşünüp, ne kadar güzel olabilir ki diyoruz kendi kendimize. Ama tabii bunu derken Pixar’a sahip bir Hollywood devinin evinde olduğumuzu hatırlayınca fikrimizi değiştiriyoruz.




Hayaletli ev filmlerinin bütün klişelerinin tek tek önümüzden geçtiği bir karnaval gibi içerisi… Baykuşlar, gelinler, ait oldukları yerde yani omuzların üstünde durmayan kafalar, hareket eden tablolar ne ararsanız hepsi var :).

Big Thunder Mountain roller coaster’ına olan yürüyüşümüzden artık bizi kimse alıkoyamaz derken en yapılmayacak olanı yapıyoruz; 🙂 ateş etmeceeee… …

Kategoriler
Disneyland Paris Tavsiyeleri

Walt Disney Studios Gezilecek Yerler

[sg_popup id=13229]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]
Disneyland Paris’te gezilecek yerler o kadar fazla ki eğer bir günlüğüne gelmeyi planlıyorsanız, biraz egzersiz yapmış olmanız faydalı olacaktır. Çünkü kısa zamanda daha çok yer gezebilmek ve eğlencenin tamamını deneyimlemek için roller coasterlardan Disneyland Paris’in görülmesi gereken şovlarına koşturmanız gerekiyor. Kısıtlı zamanınız olacağı düşünüldüğünde, en güzel aktivitelerin girişinde “S” şeklindeki uzun mu uzun sıraları gördüğünüzde Disneyland Paris’i en kalabalık gününde ziyaret ettiğinizi düşünebilirsiniz. Aslına bakarsanız günde ortalama 30 binden fazla ziyaretçi geldiği düşünüldüğünde zaten Disneyland Paris’i pek de tenha görme şansınız yok. Böyle olunca Disneyland Paris’te nereleri gezeceğinizi, onlarca eğlenceden hangilerini seçeceğinizi önceden iyi planlamak gerekiyor. Planlama gerçekten önemli olabiliyor çünkü bazı şovlar günde bir veya iki kez ve sadece belirli saatlerde başlıyor.



Madem Disneyland Paris’te hem gezilecek çok yer var hem de zaman kısıtlı öyleyse hemen konuya girelim. Disneyland Paris dendiğinde insanın aklına sadece bir park geliyor. En azından biz gitmeden önce öyle zannediyorduk :). Ama aslında Disneyland Paris, iki farklı park, bol bol restoranın olduğu Disney Village ve serpiştirilmiş Disney otellerinden oluşan büyük bir alan. Parklardan birincisi çizgi filmlerin etkisinin bol bol hissedildiği yani daha çocuksu Disneyland Park, ikincisi ise dublör şovları, korku kuleleri ile bizim gibi daha büyük çocuklara yönelik Walt Disney Studios Park. İki park arasında bir geçiş olmadığından ikisi için de ayrı park bileti almak gerekiyor.

Kaynak: iTunes

Bu kısa özetten sonra parkları anlatmaya geçebiliriz. Önce Walt Disney Studios Park’ı anlatmaya çalışalım, oradan da Disneyland Park’a geçer, onu da ayrı bir sayfada anlatırız J.





Walt Disney Studios Park

Walt Disney Studios Park’ta güne başlamak için en akıllıca tercih, bizim gittiğimizde de parkın en yoğun eğlencesi olan, en korkutucu ve Disneyland Paris’in mutlaka görülmesi gereken Korku Kulesi (The Twilight Zone Tower of Terror) olabilir. Bulması da oldukça kolay, kulenin üzerinde The Hollywood Tower Hotel yazıyor zaten. Aslında otelin isminden ziyade dışarıdan The Walking Dead filminden çıkmış gibi görünen bir bina desek daha kolay bulabilirsiniz J.





The Twilight Zone Tower of Terror

Sıra demişken aklınıza öyle varlığı yokluğu belli olmayan, üç beş kişinin sizin önünüzde salındığı, etrafı seyrederken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacağınız bir kuyruk gelmesin. Ucu bucağı olmayan, sıra beklerken Korku Kulesi’nin her köşesini döndüğünüzde daha da mı var dedirten bir sıraya maruz kalıyorsunuz. Sıra o kadar uzun ki sırf sırada beklerken insanlar daha da sıkılmasınlar diye nasıl daha eğlenceli hale getirebiliriz diye düşünmüşler. Spoiler! The Hollywood Tower Hotel’e gidecekler sıranın uzun olduğu anafikrini edinip bir sonraki paragraftan devam edebilirler J. Otelin etrafındaki sıkıcı sırada zik zak çizerek ilerledikten sonra sıra, otelin içine doğru uzanıyor. Zombiler tarafından saldırıya uğramış ve insanların valizlerini bile toplayamadan kaçtığı izlenimi veren örümcek ağlarının kapladığı, tozların gün ışığının ortasında dans ettiği lobiye giriyoruz sonra ve sıra hala devam ediyor L. Bellboylar ile karşılaşıp kazan dairesine gittiğimizde ise eğlencenin artık başlayacağını sanıyoruz ama nafile, sıra hala devam ediyor. Kazan dairesinin altını üstüne getiren sıra, bizi asansörlere kadar götürüyor. Sonunda eğlence başlıyor galiba J. Asansörün kapısı açılıyor, bellboy …

Kategoriler
Disneyland Paris Tavsiyeleri

Disneyland Paris ulaşım

[sg_popup id=13229]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]
Sıra geldi Paris – Disneyland Paris arası ulaşıma… Paris’ten Disneyland Paris’e nasıl gidilir sorusunun aslında üç farklı cevabı var; bunlardan birincisi bizim gibi araba kiraladıysanız Paris Disneyland’a araba ile ulaşım, ikincisi Paris’in merkezinden Disneyland Paris’e tren ile ulaşım. Bir diğer seçenek ise eğer Paris’e gelmekte asıl amacınız Disneyland ise ve Orly veya Charles de Gaulle havaalanlarından Disneyland Paris’e gitmek istiyorsanız geçerli bir ulaşım yöntemi olacak trenler ve servisler… Seçenekleri sıraladığımıza göre Disneyland Paris ulaşımı yazımıza, kendi deneyimlerimizden, yani Paris’in merkezinden Disneyland Paris’e nasıl araba ile gidilebileceğinden başlayalım. Keşke arabamız Disneyland arabaları gibi olsaydı.





Paris – Disneyland Paris arası araba ile ulaşım

Muhtemelen navigasyon cihazınız olacaktır ama yine de önceden planlarınızı yapabilmeniz için kısaca Paris’ten Disneyland Paris’e nasıl gidebileceğinizi anlatmaya çalışalım. Paris – Disneyland Paris arası yaklaşık 40 km ve araba ile trafik olmazsa 30 dakikada ulaşabiliyorsunuz. Şehir merkezinden çıktıktan sonra Paris’ten Strazburg’a kadar giden A4 otobanını kullanmanız gerekiyor ki yolun büyük bir kısmı bu otobanda geçiyor. Bu arada dikkat otobanda radar var J. Otobana çıktıktan sonrası kolay çünkü bol bol Parcs Disney tabelasını görüyor olacaksınız.

14. çıkıştan çıktıktan sonra da artık yavaş yavaş Disneyland’ın dünyaca ünlü kalesi, minik tepelerin ardından kendini göstermeye başlayacak. Yaklaşık 3 km daha gidince merakla beklenen Disneyland Park’a ulaşmış oluyorsunuz. Parkın içine girmeden ufak bir sürpriz bekliyor sizi; mevsime göre uzunluğu değişebilen giriş sırası. Biz bu sıralarda fazla vakit kaybetmemek için sabah erkenden gitmiştik. Ama ona rağmen gördüğünüz gibi bir sıra vardı. Otoparkın ücretli olduğunu da hatırlatıp, Disneyland Paris’in koordinatlarını paylaşalım, enlem: 48.876077 – boylam: 2.79646.





Paris – Disneyland Paris metro ile ulaşım

Sıra geldi, Paris şehir merkezinden Disneyland Paris’e nasıl gidebileceğinize… Aslına bakacak olursanız, çok da zor değil toplu taşıma ile Disneyland Paris’e gitmek. Paris seyahatiniz boyunca birkaç kez uğramanız muhtemel Paris’in ve Avrupa’nın en yoğun tren istasyonu olan Gare du Nord’a ulaşmanız yeterli. Sadece Paris’ten değil Avrupa’nın diğer şehirlerinden Disneyland Paris’e gitmek istiyorsanız da Gare du Nord’u kullanabilirsiniz. İngiltere, Belçika, Almanya veya Hollanda gibi Avrupa’nın diğer ülkelerinden Paris’e tren ile geliyorsanız işiniz oldukça kolay, çünkü seyahatiniz gereği treniniz zaten Paris’e vardığında Gare du Nord istasyonunun demir rayları ile buluşmak zorunda…

Gare du Nord’dan sonra ise dünyanın en büyük yeraltı istasyonu olan Chatelet-Les Halles’e ulaşmanız gerekiyor. Zaten Paris’teyseniz tabii Gare du Nord’a hiç uğramadan Chatelet-Les Halles’e de ulaşabilirsiniz. Chatelet-Les Halles’ten de RER banliyö trenleri A hattı ile Marne-la-Vallée/Chessy yönüne giderseniz son durak olan Parcs Disneyland istasyonunda inebilirsiniz. Bundan sonrası çok kolay, çünkü neredeyse parkın içine çıkıyorsunuz. Disneyland Paris’e ulaşım tren ile yaklaşık 40 dakika sürüyor ve bunun da size maliyeti (Zone 1 – Zone 5 arası olduğundan) yaklaşık 7 € tutuyor. Eğer ulaşım kartı alacaksanız da Zone 5’i de kapsayan ulaşım kartlarından almayı unutmayın… Diğer istasyonlardan da nasıl ulaşabileceğinizi merak ediyorsanız Paris metro haritasını (tramvay ve trenler de dahil) inceleyebilir veya RATP’nin sitesinden rotaları kontrol edebilirsiniz.

Kısaca, Disneyland Paris’teki otellerde yüksek bedelle kalmaya gerek yok, onun yerine günübirlik Paris’in merkezinden Disneyland Paris’e kolayca gelebilirsiniz.

Şimdiki birkaç paragraf da, Paris …

Kategoriler
Disneyland Paris Tavsiyeleri

Disneyland Paris Giriş Ücreti ve Uygun Fiyata Bilet Alma Yöntemi

[sg_popup id=13229]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Disneyland Paris Giriş Ücreti

Uygun fiyatlı Disneyland Paris bilet veya bir başka ifade ile Disneyland Paris giriş ücreti arama maceramız aslında bundan yıllar öncesine dayanıyor. Çünkü yıllardır yok Ankara’ya Disneyland açılıyor, yok İstanbul’a Disneyland geliyor haberleri ile bizleri oyalıyorlardı. Baktık Disneyland’ın pek de yakın zamanda gelmesi mümkün değil, artık en iyisi Disneyland’e biz gidelim dedik. Mickey Mouse, Goofy veya Varyemez Amca ile büyüdüğümüzden olsa gerek ilk açıldığı günden beri en çok gitmek istediğimiz yerlerden birisiydi Disneyland Paris. Aslına bakacak olursanız 1992 yılında açılan bu parkın adı o zamanlar Disneyland Paris bile değildi, Euro Disney idi (farklı yerlerde değişik isimlerden görmenizin sebebi de bu aslında). Ama büyük umutlar ile açılan Avrupa’nın Disneyland’ı, Disneyland Paris bilet satışları beklenenin çok altında kalmış, planlananın yarısı kadar bile ziyaretçi çekememişti. Hatta neredeyse iflas edecekti.




Bunları nereden hatırlıyorsunuz diyorsanız “aman ben gidemeden kapanmasın, hatta hiç kapanmasın” diye o zaman çıkan haberleri yakından takip ettiğimi açıklayayım. Çünkü o zamanlar bırakın Disneyland Paris giriş ücretini düşünmeyi, Disneyland için Amerika’ya veya Japonya’ya gitmek ulaşılması imkansız gibiydi, sanki Avrupa’daki Euro Disney’e kolayca gidebiliyormuşuz gibi J… İflasın eşiğine gelen, hakkında çıkan olumsuz çıkan haberler yüzünden daha da ziyaretçi kaybeden ve Amerikalıların aksine Avrupalılara, tahmin edilebilecek üzere J Euro eğlenceden uzak daha finansal bir kavram gibi geldiğinden, Disneyland Paris’in zaman içinde bizim de bilmediğimiz birçok ismi de olmuş. Euro Disney Resort, Euro Disney Resort Paris, Disneyland Paris, Disneyland Resort Paris ve en son yine Disneyland Paris… Ama artık Disneyland Paris’in bilet satışları yükselmeye başlamış ve Disneyland Paris’in yıllık 15 milyona yakın ziyaretçisi oluyormuş. Bu da günde neredeyse 40 bin kişi yapar diyerek buraya bir virgül koyalım (ileride sizinle aynı gün orada ve muhtemelen birçok sırada önünüzde olan bu 40 bin kişi ile nasıl baş edebileceğinizi de anlatacağız). Açılışından neredeyse 20 sene sonra gidebildiğimiz, geç de olsa gerçekleşmiş bir çocukluk hayalimiz olan Disneyland Paris gezi notlarımıza, en önemli yerden Disneyland Paris bilet ve giriş ücretinden başlayalım. Disneyland Paris bilet fiyatları dediğimize bakmayın bizim asıl anlatacağımız Disneyland Paris’e nasıl daha uygun fiyatlı gideceğiniz…




Kendi hikâyemizden devam edecek olursak, Paris gideceğimiz, daha doğrusu Amsterdam tatilimiz kesinleşince yakınlarda nereye gidebiliriz sorumuzla başladı Disneyland Paris planlamamız. Evet doğru, Amsterdam’a en yakın yer değil Paris, aralarında 500 km var ama Paris zaten bahane, maksat çocukluk hayali Disneyland’a gidebilmek.

[widgets_on_pages id=3]

Öncelikle Disneyland Paris’e gidiş için birkaç tur firmasını araştırdık. Önce dedik direkt Paris Disneyland’a tur ile gitseydik n’olurdu? Hemen girdik en yakın arama sonucunda çıkan turizm firmasının sitesine, 4 gece 5 gün (sadece iki günü Disneyland ve o iki günde de Disneyland dışında konaklama şartı ile) gecelik kişi başı 200 €’nun üzerindeki fiyatı görünce iyi ki tur ile gitmiyoruz dedik. Sonra da nasıl olsa Amsterdam’dan kiralık araba ile gideceğiz, tur şirketinden uçak hariç Disneyland Paris konaklama fiyatları bakalım dedik. En uygun otelde (Disney’s Hotel Santa Fe) konaklama şartı ile uçak bileti hariç gecelik kişi başı 229 €’yu görünce bu fikrimiz de suya düştü. Zaten eğer orada kalsaydı Disneyland Paris’i araştırmamız da hikâyemiz …

Kategoriler
Louvre Müzesi Tavsiyeleri

Napolyon’un Taç Giyme Töreni & Propaganda

[sg_popup id=12864]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Napolyon’un Taç Giyme Töreni

Louvre Müzesi’nin kalabalık salonlarında hızlı ve biraz da bilinçsiz bir şekilde gezerken bir anda, gözümüze takılmaması imkansız bir resim ile karşılaşmıştık. Sanat tarihi ve resim hakkında çok fikrimiz olmasa bile J, Louvre’un yüksek tavanlı odalarını zorlayan altı metre yüksekliğinde, neredeyse on metre genişliğindeki Napolyon’un Taç Giyme Töreni (Le Sacre de Napoléon) resmi bizi kendisine doğru çekmişti. Doğrusunu söylemek gerekirse Louvre Müzesi’ni gezerken The Coronation of Napoleon hakkında en ufak bir fikrimiz dahi yoktu. Ama fotoğraf makinemizin hafıza kartını Louvre Müzesi’nin başyapıtlarını yazmak için karıştırdığımızda Napolyon’un Taç Giyme Töreni tablosunun doğal etkileyiciliği sayesinde çok sayıda fotoğrafını çektiğimizi fark ettik.




Napolyon’un Taç Giyme Töreni tablosunun boyutları o kadar etkileyici idi ki o sahneyi yüzlerindeki ifadelerden hangilerinin vakur, hangilerinin itaatkar olduğunu kolaylıkla anlayabiliyordunuz. Resim o kadar da gerçekçiydi ki, bize, sonsuz sayıda olan “zaman”dan ikisi; bizim Louvre Müzesi’nde olmamız ve Napolyon’un Notre Dame Katedrali’nde Josephine’e taç giydirmesi, paralel bir şekilde gözlerimizin önünde gerçekleşiyor gibi gelmişti.

Ama yere doğru yatırsanız neredeyse küçük bir apartman dairesi kadar yer kaplayan; resim neredeyse 60 metrekare olduğundan en iyi bu şekilde tasvir edilebilir diye düşündük J, resmi incelemeye çalışırken neresine bakmak gerektiğini az da olsa bilmek gerekiyordu. Resim, Louvre Müzesi’nin başyapıtları arasında gösterildiğinden sizin de önünde biraz vakit geçireceğinizi varsayarak, bizim gibi bu bilgiden mahrum bir şekilde resmin karşısında hayran ama şaşkın gözlerle kalmamanız için resimde kim kimdir, nasıl sembolik mesajlar verilmeye çalışılmıştır kısaca anlatmaya çalışalım…




Öncelikle resmin ne ile ilgili olduğundan bahsedelim. Resim, Papa’nın şahitliğinde ve kardinaller, büyükelçiler, generallerin huzurunda Napolyon’un Notre Dame Katedrali’nde eşi Josephine’e tam tacı giydirmek üzere olduğu anı dondurmuş. Ama sadece Fransa’nın önde gelen insanlarının huzurunda değil bu taç giyme töreni aynı zamanda resmin önündeki izleyiciler de bu törenin izleyicisi. Resmin ön planındaki yeşil zemin o kadar davetkar ki izleyiciler adeta kendilerini bu törenin bir davetlisi olarak görüyorlarmış. Napolyon bunu gördüğünde “bu bir resim değil, insanlar yürüyor burada” demiş.

Aslında bu resmi bu kadar başarılı yapan, ince düşünülmüş onlarca detayı imiş. Mesela Napolyon’un yerleştirmek üzere başının üstüne kaldırdığı tacın renkleri ile tezat oluşturan yeşil perdenin önüne gelmesi, taca odaklanılmasını sağlıyormuş. Resmin ortasındaki iki parlak kırmızı, altın işlemeli pelerin de resme bakan gözleri bu alana çeviriyormuş.

Resimde kimin kim olduğuna gelince resmin sol tarafında kalanlar imparatorluk ailesi, omuzlarının üstünden bakmamız gereken bizlere sırtı dönük pelerinliler yüksek mevkideki devlet görevlileri, Napolyon’un çevresindekiler ruhban sınıfı, tahtın arkasındakiler büyükelçiler, tam karşıdan, balkonun ikinci katından taç giyme törenini seyretme ayrıcalığını kendilerinde bulmuş olanlar ise ressam David’in ailesi ve arkadaşları imiş… Tabii bu arada David ailesinin arasında kendisini de resmetmeyi unutmamış. Balkonda kendinden en emin görünen kişi ise Napolyon’un annesi imiş. Bir de arkalarda bize yakın bir sima da görebilirsiniz, kavuğu ile Osmanlı Büyükelçisi Halet Efendi de resim de boy göstermiş J.

Napolyon’un Taç Giydirmesi tablosunun ressamı David’in en önemli başarısı objelerin ve kişilerin son derece realistik bir şekilde resmedilmeleri imiş. Resimdeki realizm o denli yüksekmiş ki David’in stüdyosuna gelenler resmi gördüklerinde bazı kişileri tablodan tanıyabilmişler …

Kategoriler
Louvre Müzesi Tavsiyeleri

Medusa’nın Salı & Gerçek Hikayesi

[sg_popup id=12864]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Medusa’nın Salı

Louvre Müzesi’nin salonlarında kaybolmuş gezerken yine karşımıza, sanattan bihaber ziyaretçileri bile içgüdüsel olarak etkilemeyi başaran bir tablo çıktı, Medusa’nın Salı (The Raft of the Medusa). Tablonun karşına oturup bir yandan dinlenirken bir yandan da Medusa’nın Salı tablosunu nereden hatırladığımızı bulmaya çalışıyorduk. Meğersem, ki bunu yazımız için araştırma yaptığımız sırada anladık, Medusa’nın Salı, Louvre Müzesi’nin başyapıtlarından birisiymiş.




Sadece Louvre Müzesi’nin değil aynı zamanda romantizmin de başyapıtı olan Medusa’nın Salı tablosu o sırada 27 yaşında olan Théodore Géricault tarafından 1818-1819 yılları arasında yapılmış. Resme bakıldığında gerçek olamayacak kadar dehşet verici görünse de maalesef aslında Medusa’nın Salı tablosu, 1816 yılında Senegal sahillerinde 400 asker yolcusu ile batmaya başlayan Fransız Medusa fırkateyninden kurtulmak için kendilerine umutla ve hızlıca yaptıkları sala daha sonrasında okyanusun sonsuzluğunda mahkûm olan gerçek insanların gerçek hikâyesine dayanıyormuş. 400 kişi ile denize açılmasına rağmen sadece 250 kişiye yetecek kadar kurtarma botu olan geminin batmaya başlaması ile hızlıca yapılan sala doluşan askerler insanlığın hayal edebileceği en zor sınavlar ile sınanmışlar. İlk günün sonunda yemekleri biten, cesetleri ve daha sonrasında ise kurtulamayacak durumda olanları yemeye başlayan askerlerden 13 gün sonra sadece 15 tanesi hayatta kalmayı başarmış. İçlerinde oldukları durum o kadar çaresizmiş ki bazıları kurtulmak için veya belki de kurtulmamak için saldan denize bile atlamış.

Resim ise hayatta kalmayı başaran askerlerin sonsuz denizin ortasında bir gemi ile karşılaştıklarında bazılarının onu fark edip seslerini duyurmaya çalıştıkları, diğerlerinin ise umutsuz, bilinçlerini yarı yitirmiş bir şekilde beklemeye devam ettikleri ve maalesef sonunda başarısız oldukları umutlarının denizin dalgalarında battığı anı betimliyormuş. Géricault resmi çizerken bu korkunç olaydan kurtulmayı başaran askerle yaptığı görüşmelerden ilham almış.

Resmin konusu dışında dikkate değer birçok özelliği daha varmış. Mesela yakın tarihten bir konunun bir bedel karşılığı değil de bir haberi yansıtmak için yapılmış olması veya resim için Géricault’un morglara gidip cesetlerin nasıl göründüğünü, hastanelere gidip ölmek üzere olan hastaların hayattan uzaklaşırken nasıl bir ifadeye büründüklerini incelemiş olması gibi. Resmin ayrıca politik bir yanı da varmış. O da, geminin batmasından sorumlu tutulan 20 yıldır denize açılmamış kaptanı, Medusa fırkateynine atayan Fransız monarşisi ve kralı gerçek suçlu olarak kabul ediliyormuş. Elbette ki bir fırkateyne kaptan atamak düşünüldüğü gibi kralın değil Denizcilik Bakanlığı’nın rutin bir görevi imiş.




Medusa’nın Salı tablosunun bir diğer özelliği de Fransız romantizminin başlangıcı sayılabilecek kadar iddialı bir eser olması imiş. Ama yine de ironik bir şekilde 13 günlük açlığa rağmen kazazedelerin hala kaslı olmaları ve bu denli çıplak tasvir edilmeleri ressamın klasisizmin etkilerinden kurtulamadığını da gösteriyormuş.

[widgets_on_pages id=“Adsense In-Article Ad”]

Louvre Müzesi’ni ziyaret ettiğimizde, sonsuz güç kaynağı güneşin bile aydınlatmayı başaramadığı okyanusun, binlerce metre derinliği ile aralarındaki tek parça olan salda, 150 askerin susuzluk, açlık, çaresizlik ve yamyamlık ile geçen 13 gün boyunca kurtarılmayı beklediği anları betimlediğini biliyor olsaydık muhtemelen Medusa’nın Salı tablosuna daha farklı gözlerle bakacaktık.


Bu arada Louvre Müzesi’ne gidiyorsanız mutlaka Mona Lisa ve Kanatlı Zafer Heykeli yazılarını da okumanızı tavsiye ederiz :).


Louvre Müzesi ve Medusa’nın Salı tablosu yazımız ilginizi çekti ise daha fazlasından haberdar olmak için facebook/saventravel sayfamızı da …