Kategoriler
Amsterdam Gezilecek Yerler Tavsiyeleri

Amsterdam’da Zamanda Yolculuk için Van Loon Müzesi

[sg_popup id=13284]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]
Kendinizi 17. yüzyıl Amsterdam’ında hissetmek isterseniz Van Loon Müzesi’ni ziyaret etmenizi tavsiye ederiz. Van Loon Müzesi’nde sadece 17. yüzyılda olduğunu hissetmek ile kalmayacak, dünyanın otantik köşelerinden Avrupa’ya baharattan taşıyan, gerektiğinde ülkeler arasında savaşlar başlatabilen, koloniler kuran, para basan, dünyanın ilk uluslararası şirketi sayılan Dutch East India Company’nin kurucusu gibi de hissedecekseniz. Doğru tahmin ettiniz tüm bunları Van Loon ailesi bir zamanlar yapabiliyormuş.



Ev, 1973 yılında Van Loon ailesinin son erkek torunu tarafından halka açılmış ve müze haline getirilmiş. Aslında bu Van Loon pek de güzel bir şey yapmış, bu sayede orijinal hali ile korunan aristokratların kanal evini görme şansı yakalayabildik. Siz de Van Loon Müzesi’ni ziyaret ederseniz 17. yüzyıla kadar uzanan mobilyalardan porselenlere, gümüş takılardan bahçe dizaynına kadar o günlerin yaşam tarzına tanıklık edebilirsiniz.

Kısaca Van Loon Müzesi’nin tarihinden de bahsedelim. Şimdiki adı Museum Van Loon olan bu ev, 1672 yılında inşa edilmiş. Burada ilk oturan kişi de Rembrandt’ın öğrencisi Ferdinand Bol imiş. Bu arada Rembrandt’ın ne kadar öğrencisi varmış demeden edemedik, Amsterdam ile ilgili ne okursak mutlaka karşımıza bir öğrencisi çıkıveriyor :).

1884 yılında ise ev Jonkheer Willem Hendrik van Loon tarafından eşi Thora’ya evlilik hediyesi olarak alınmış. Evet doğru okudunuz, o zamanlar da evin kimin üstüne yapıldığı karı koca arasında önemli bir konuymuş.

Museum van Loon’daki portrelerde göreceğiniz kişiler de birer van Loon’muş.

Evin kanala bakan odaları misafirler içinmiş. Her sabah böyle bir manzara karşısında güne başlamak isteyen misafirler yüzünden herkes yatılı gelmiştir herhalde.

Her ne kadar şimdi insanlar kendi evlerinde, sadece balkon köşelerinde veya pencere pervazlarında tüttürebiliyor olsa da o zamanlar puro için özel odalar bile yapmışlar. Kırmızı salon yemekten sonra puro içmek için kullanılıyormuş.

Museum Van Loon’un odalarındaki duvar kağıtları, daha doğrusu duvarlarındaki boydan boya tablolar sayesinde her odaya girişinizde kendinizi farklı bir dünyada bulabiliyorsunuz. Öyle ki kapılar bile resmin içine açılıyormuş gibi.

Bu arada halimizden anlaşılacağı üzere biraz yorulmuştuk Van Loon Müzesi’ni yaya olarak bulmaya çalışırken, ilk bulduğumuz koltukta yorgunluğumuz çıkmaya başladı, resimlere biraz baktıktan sonra.

Van Loon Müzesi’nin yatak odalarına gelince, herbiri ayrı güzel. Biz yorgan kılıfı ile yastık kılıfını takım yapmakta zorlanırken, Van Loon ailesi duvar kağıdından yorgana, yastıklardan başucuna bütün yatak odasını bir takım yapmayı başarmış.

Ama Van Loon’un en ilgi çekici odası başkaydı. Sanki gece yan yana iki yatağa uzanmış, uykuya dalmaya çalışırken konuşan, konuştukça uykuya dalamayan iki çocuğun konuşmalarının yorgana nakış gibi işlendiği odaydı en farklısı. Bilmiyoruz orada yazanları ama bize en azından böyle gelmişti.

Hazır söz çocuklardan açılmışken, onların dünyası ile devam edelim. Museum Van Loon’da çocuklar için bir de kuş yuvası vardı. Kuş yuvası yerine malikanesi desek daha doğru kaçar.

İçinde duvar kağıtlarını, tablolarını hatta minicik şöminesini bile eksik etmemişler.

Boyutunu anlayabilmeniz için pencerelerinden şöyle bir bakalım.

Van Loon Müzesi’inin sadece içi değil, bahçesi de kendine hastı. Bahçe tarafından zamanında at arabaları girermiş ve buralarda bakıcılar kalırmış.

Bakıcıların Van Loon ailesinin onlarca misafirine yemek hazırladıkları mutfak da evin alt katlarında yine eskiden olduğu gibi korunmaya çalışılmış





Van Loon Müzesi’ni ne zaman ziyaret

Kategoriler
Amsterdam Gezilecek Yerler Tavsiyeleri

Madame Tussauds Müzesi Bilet Fiyatları ve Gitmeden Bilmeniz Gerekenler

[sg_popup id=13395]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]
Amsterdam’a kadar gelmişken Madame Tussauds Müzesi’ne uğramamak olmaz diyerek Dam Meydanı’na doğru yola koyuluyoruz. Aslına bakarsanız Amsterdam Madame Tussauds Müzesi tek değil, dünyanın çeşitli yerlerinde neredeyse 20 tane Madame Tussauds Müzesi var. Ama biz daha önce hiçbirine gitmediğimizden Amsterdam Madame Tussauds Müzesi bizim için bulunmaz hint kumaşı kıvamında. Eğer siz de daha önce hiçbirine gitmediyseniz, Amsterdam’daki Madame Tussauds Müzesi iyi bir fırsat olabilir. Hem tam Dam Meydanı’na bakan bir köşede olduğundan merkeze geldiğinizde yüzlerce ünlü ile buluşuverirsiniz. Kısa bir girizgahtan sonra akla gelebilecek birkaç soru ile anlatmaya çalışalım Amsterdam Madame Tussauds Müzesi’ni sizlere…





Madame Tussauds Müzesi’nde neler var?

“Kimler yok ki” diye kısa bir cevap vererek bu soruyu geçiştirebilirdik aslında. Çünkü içeride biz diyelim onlarca, siz diyin yüzlerce ünlü var. Üstelik eğer bazıları demode oluyorsa hemen yerlerine yenileri geliyor. Aslına bakarsanız bu bize biraz da Yul Brynner’in kontrolden çıkmış kovboy rolündeki bir robot olduğu Westworld filmini hatırlattı. Filmde zenginlerin içinde yaşayabileceği bir tür tematik park olan Westworld’de, iki adam kontrolden çıkan Yul Brynner ile karşı karşıya gelmek zorunda kalıyordu. Bu arada cümle içinde “kovboy rolündeki bir robot” yazınca senaristin düş gücüne de hayran olmadık değil hani.

Madame Tussauds Müzesi’ne girer girmez belki de müzenin en güzel yeri olan korku tüneli karşılayor bizi. Küçüklüğünden beri lunaparklardaki korku tünellerine alışkın bir neslin temsilcisi olarak korku tüneli en fazla tebessüm etmemize neden olabilir diye düşünürken girişteki, kalp hastalığı olanlar ve hamileler girmemeli levhalarını gözden kaçırmışız. Madame Tussaud’yu küçümseyerek ne kadar büyük bir hata yaptığımızı karanlıkta yalnız yürümeye başladığımızda anladık. Malum grup olarak içeriye girmenize izin vermiyorlar ki iyice korkun diye.




Ortaçağ’ın karanlık işkence odalarında içi dışına çıkmış, asılı cesetlerin arasından yürürken, önümüzde kaskatı duran bir heykelin gözleri açılıp kapandı. Hala işin şakasındaydık biz ama bir anda cesetlerden birisi kolumuzdan yakalamak için karanlıktan hamle yaptığında bildik korku tünellerinden birinde olmadığımızı anladık. Kapkaranlık tünelin içinde el yordamı ile yolumuzu bulmaya çalışırken hiç beklemediğimiz anlarda, bütün gününü korku tünelinde mesai yaparak geçirdiğinden artık gözleri iyice karanlığa alışan cesetler bir anda karşımıza çıkıyordu. Çığlık çığlığa koştururken içeride sonunda bitti çilemiz.

Korku tünelinden çıktıktan sonra ise bir anda bambaşka bir dünyaya girdik ve ortaçağ sokaklarında en azından bu sefer bizi korkutacak kimse olmadan etrafta dolaşmaya başladık. Biraz da eğlenmedik değil hani.

Bu eğlenceli dünyadan sonra kendimizi bir anda dünya politik arenasında buluyoruz. Üstelik dünyaca ünlü bu politikacıların yanında gizli servisten de kimsecikler yok, öylece ortadalar.

Madame Tussauds Müzesi’nde sadece politikacılar değil dünyaca ünlü sanatçılar ile de yan yana poz verme şansınız var. Öyle İstanbul konserlerinde en önlerde olmak için 600-700 lira vermeye gerek de yok, yakından göreceğim diye :). Üstelik isterseniz Madame Tussauds Amsterdam’da kendi konserinizi bile verebilirsiniz.

Konser kaydımızı yaptığımıza göre artık Golden Globe ödül törenindeki kırmızı halıda, ellerimiz arkamızda birbirine kavuşmuş, hafiften Madame Tussauds Müzesi’nin muhtarı edası ile etrafta gezinmeye başlayabiliriz.

Madame Tussauds Müzesi’ndeki bal mumu heykellerden bazıları o kadar gerçekçiydi ki her an gözlerini kırpacak ve bir şeyler fısıldayacaklarmış gibi duruyorlardı.

Geçmişten de birkaç tanıdık sima ile karşılaşacaksınız Madame …