Kategoriler
Louvre Müzesi Tavsiyeleri

Louvre Müzesi’nin En Önemli Eserleri En Kısa Sürede Nasıl Gezilir?

[sg_popup id=12864]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Paris’e geldik, artık gönül rahatlığı ile Louvre Müzesi’ni gezebiliriz. Ama Louvre Müzesi’nde on binlerce eser olduğu göz önüne alındığında bu maalesef düşünüldüğü kadar kolay değil. Louvre Müzesi’ni gezmeye çalışanların iki önceliği var çünkü; birincisi olabildiğince çok yeri görmek, ikincisi ise Paris’ten geri döndüğünde eş dost sorduğunda “Aaa o da mı vardı? Tüh, biz onu göremedik” dememek için dünyaca ünlü sanat şaheserlerine ulaşmadan Louvre Müzesi’nden çıkmamak. Bunun olmaması için öncelikle neye bakacağınızı ve nereye bakacağınızı bilmek gerekiyor. Yoksa uzun uğraşlar sonrasında veya acemi şansı ile önünüze kadar gelen dünyaca ünlü Louis XIV’e göz ucu ile bakıp kafanızı daha renkli ve büyük olduğundan daha ihtişamlı zannettiğiniz başka bir resme çevirebilirsiniz, bizim gibi J. Veya kalabalıklar içinde yürürken önünüzde ilerleyen, şekerci dükkanına girmiş bir ana okulu dolusu çocuk gibi nereye bakacağını bilemeyen yüzlerce turistin içinde, Louvre Müzesi’nin önemli eserlerini ararken kaybolabilirsiniz. O da olmadı girişte aldıkları “audio guide”larının hoparlörünü elleri ile kulaklarına bastıran sanat uzmanlarının peşinde Louvre Müzesi’nin görülmesi gereken eserlerini bulmak umudu ile her resmin önünde onlarca kıymetli dakikanızı harcayabilirsiniz. Bunlardan kaçınabilmek için Louvre Müzesi’ne gitmeden önce Louvre Müzesi nasıl gezilir sorusunun cevabını önceden bulmak faydalı olacaktır. Birkaç gün gezseniz bile vaktin yetmeyeceği Louvre Müzesi’nde öncelik başyapıtların tamamına görmek olduğuna göre, bu önemli eserler için özel bir tur hazırlayalım dedik size. Louvre Müzesi’ni gezmeye çok fazla vakti olmayanlar ama Louvre Müzesi’nin tüm önemli eserlerini görmek isteyenler için gelsin bu yazımız; en kısa sürede Louvre Müzesi nasıl gezilir? TRT FM’den askerdeki nişanlıya şarkı istiyormuş gibi oldu böyle de :)…




Louvre Müzesi turumuzun ilk eseri, Afrodit nam-ı diğer Venus de Milo. Ona ulaşabilmek için piramit girişinden önce Sully kanadına doğru gitmeniz gerekiyor. Ardından D veya E asansörlerinden asma kata (mezzanine) çıkmalı, Medieval Louvre’a yönelmelisiniz. Girişinden sola dönüp G asansörü ile birinci kata çıkmalısınız. Asansörden çıkınca bronz odaya girmeli ve doğruca 74 numaralı odaya gitmelisiniz. Odadan çıktığınızda sağa dönüp sağınızda kalacak C asansörü ile giriş katına basmanız ve Yunan Eserleri’ne ulaşmanız gerekiyor. Biraz karışık doğru ama bir de bu tarif olmadan bulmayı deneyin 🙂 Louvre Müzesi o kadar büyük ki biz birçok yerini bırakın gezmeyi, varlığını bile fark etmedik :). Vardıysanız şimdi de kısaca tarif edelim bu Louvre Müzesi’nin görülmesi gereken eserinin ne olduğunu :). Eğer doğru çevirebiliyorsak Milos Adası’nın Venüs’ü anlamına geliyor ki bulunduğu 1820 yılında Milos adası Osmanlı İmparatorluğu’nun parçası imiş. Aşk ve güzellik tanrıçası Venüs heykeli nadir bulunabilen Yunan sanat tarihinin bir örneği olması nedeni ile bile önemli bir sanat eseri imiş. Milattan önce 100 yılında yapıldığı tahmin edilen heykel Yunan tanrıçası Afrodit’i temsil ediyormuş ve kadın güzelliğinin nadir bir emsali olarak görülüyormuş.

Sıradaki eser sanat tarihinin dünyaca ünlü gizemli karakteri; Mona Lisa. Bunun için tekrar geri C asansörüne gitmeniz ve birinci kata dönmeniz gerekiyor. Sonra sola ve tekrar sola dönüp, kubbeden Galerie d’Apollon’a girmelisiniz. Galerideki hazinelerin keyfine çıkara çıkara odanın sonuna ulaşmalı, Salon Carré’ye açılan kapıya varmalısınız. Müze görevlisinden kapıyı açmasını rica edip, Salon Carré’ye girmelisiniz ve doğruca Grande Galerie’ye yönelmelisiniz. Diana the Huntress heykeline varıp sağa …

Kategoriler
Louvre Müzesi Tavsiyeleri

Napolyon’un Taç Giyme Töreni & Propaganda

[sg_popup id=12864]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Napolyon’un Taç Giyme Töreni

Louvre Müzesi’nin kalabalık salonlarında hızlı ve biraz da bilinçsiz bir şekilde gezerken bir anda, gözümüze takılmaması imkansız bir resim ile karşılaşmıştık. Sanat tarihi ve resim hakkında çok fikrimiz olmasa bile J, Louvre’un yüksek tavanlı odalarını zorlayan altı metre yüksekliğinde, neredeyse on metre genişliğindeki Napolyon’un Taç Giyme Töreni (Le Sacre de Napoléon) resmi bizi kendisine doğru çekmişti. Doğrusunu söylemek gerekirse Louvre Müzesi’ni gezerken The Coronation of Napoleon hakkında en ufak bir fikrimiz dahi yoktu. Ama fotoğraf makinemizin hafıza kartını Louvre Müzesi’nin başyapıtlarını yazmak için karıştırdığımızda Napolyon’un Taç Giyme Töreni tablosunun doğal etkileyiciliği sayesinde çok sayıda fotoğrafını çektiğimizi fark ettik.




Napolyon’un Taç Giyme Töreni tablosunun boyutları o kadar etkileyici idi ki o sahneyi yüzlerindeki ifadelerden hangilerinin vakur, hangilerinin itaatkar olduğunu kolaylıkla anlayabiliyordunuz. Resim o kadar da gerçekçiydi ki, bize, sonsuz sayıda olan “zaman”dan ikisi; bizim Louvre Müzesi’nde olmamız ve Napolyon’un Notre Dame Katedrali’nde Josephine’e taç giydirmesi, paralel bir şekilde gözlerimizin önünde gerçekleşiyor gibi gelmişti.

Ama yere doğru yatırsanız neredeyse küçük bir apartman dairesi kadar yer kaplayan; resim neredeyse 60 metrekare olduğundan en iyi bu şekilde tasvir edilebilir diye düşündük J, resmi incelemeye çalışırken neresine bakmak gerektiğini az da olsa bilmek gerekiyordu. Resim, Louvre Müzesi’nin başyapıtları arasında gösterildiğinden sizin de önünde biraz vakit geçireceğinizi varsayarak, bizim gibi bu bilgiden mahrum bir şekilde resmin karşısında hayran ama şaşkın gözlerle kalmamanız için resimde kim kimdir, nasıl sembolik mesajlar verilmeye çalışılmıştır kısaca anlatmaya çalışalım…




Öncelikle resmin ne ile ilgili olduğundan bahsedelim. Resim, Papa’nın şahitliğinde ve kardinaller, büyükelçiler, generallerin huzurunda Napolyon’un Notre Dame Katedrali’nde eşi Josephine’e tam tacı giydirmek üzere olduğu anı dondurmuş. Ama sadece Fransa’nın önde gelen insanlarının huzurunda değil bu taç giyme töreni aynı zamanda resmin önündeki izleyiciler de bu törenin izleyicisi. Resmin ön planındaki yeşil zemin o kadar davetkar ki izleyiciler adeta kendilerini bu törenin bir davetlisi olarak görüyorlarmış. Napolyon bunu gördüğünde “bu bir resim değil, insanlar yürüyor burada” demiş.

Aslında bu resmi bu kadar başarılı yapan, ince düşünülmüş onlarca detayı imiş. Mesela Napolyon’un yerleştirmek üzere başının üstüne kaldırdığı tacın renkleri ile tezat oluşturan yeşil perdenin önüne gelmesi, taca odaklanılmasını sağlıyormuş. Resmin ortasındaki iki parlak kırmızı, altın işlemeli pelerin de resme bakan gözleri bu alana çeviriyormuş.

Resimde kimin kim olduğuna gelince resmin sol tarafında kalanlar imparatorluk ailesi, omuzlarının üstünden bakmamız gereken bizlere sırtı dönük pelerinliler yüksek mevkideki devlet görevlileri, Napolyon’un çevresindekiler ruhban sınıfı, tahtın arkasındakiler büyükelçiler, tam karşıdan, balkonun ikinci katından taç giyme törenini seyretme ayrıcalığını kendilerinde bulmuş olanlar ise ressam David’in ailesi ve arkadaşları imiş… Tabii bu arada David ailesinin arasında kendisini de resmetmeyi unutmamış. Balkonda kendinden en emin görünen kişi ise Napolyon’un annesi imiş. Bir de arkalarda bize yakın bir sima da görebilirsiniz, kavuğu ile Osmanlı Büyükelçisi Halet Efendi de resim de boy göstermiş J.

Napolyon’un Taç Giydirmesi tablosunun ressamı David’in en önemli başarısı objelerin ve kişilerin son derece realistik bir şekilde resmedilmeleri imiş. Resimdeki realizm o denli yüksekmiş ki David’in stüdyosuna gelenler resmi gördüklerinde bazı kişileri tablodan tanıyabilmişler …

Kategoriler
Louvre Müzesi Tavsiyeleri

Medusa’nın Salı & Gerçek Hikayesi

[sg_popup id=12864]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Medusa’nın Salı

Louvre Müzesi’nin salonlarında kaybolmuş gezerken yine karşımıza, sanattan bihaber ziyaretçileri bile içgüdüsel olarak etkilemeyi başaran bir tablo çıktı, Medusa’nın Salı (The Raft of the Medusa). Tablonun karşına oturup bir yandan dinlenirken bir yandan da Medusa’nın Salı tablosunu nereden hatırladığımızı bulmaya çalışıyorduk. Meğersem, ki bunu yazımız için araştırma yaptığımız sırada anladık, Medusa’nın Salı, Louvre Müzesi’nin başyapıtlarından birisiymiş.




Sadece Louvre Müzesi’nin değil aynı zamanda romantizmin de başyapıtı olan Medusa’nın Salı tablosu o sırada 27 yaşında olan Théodore Géricault tarafından 1818-1819 yılları arasında yapılmış. Resme bakıldığında gerçek olamayacak kadar dehşet verici görünse de maalesef aslında Medusa’nın Salı tablosu, 1816 yılında Senegal sahillerinde 400 asker yolcusu ile batmaya başlayan Fransız Medusa fırkateyninden kurtulmak için kendilerine umutla ve hızlıca yaptıkları sala daha sonrasında okyanusun sonsuzluğunda mahkûm olan gerçek insanların gerçek hikâyesine dayanıyormuş. 400 kişi ile denize açılmasına rağmen sadece 250 kişiye yetecek kadar kurtarma botu olan geminin batmaya başlaması ile hızlıca yapılan sala doluşan askerler insanlığın hayal edebileceği en zor sınavlar ile sınanmışlar. İlk günün sonunda yemekleri biten, cesetleri ve daha sonrasında ise kurtulamayacak durumda olanları yemeye başlayan askerlerden 13 gün sonra sadece 15 tanesi hayatta kalmayı başarmış. İçlerinde oldukları durum o kadar çaresizmiş ki bazıları kurtulmak için veya belki de kurtulmamak için saldan denize bile atlamış.

Resim ise hayatta kalmayı başaran askerlerin sonsuz denizin ortasında bir gemi ile karşılaştıklarında bazılarının onu fark edip seslerini duyurmaya çalıştıkları, diğerlerinin ise umutsuz, bilinçlerini yarı yitirmiş bir şekilde beklemeye devam ettikleri ve maalesef sonunda başarısız oldukları umutlarının denizin dalgalarında battığı anı betimliyormuş. Géricault resmi çizerken bu korkunç olaydan kurtulmayı başaran askerle yaptığı görüşmelerden ilham almış.

Resmin konusu dışında dikkate değer birçok özelliği daha varmış. Mesela yakın tarihten bir konunun bir bedel karşılığı değil de bir haberi yansıtmak için yapılmış olması veya resim için Géricault’un morglara gidip cesetlerin nasıl göründüğünü, hastanelere gidip ölmek üzere olan hastaların hayattan uzaklaşırken nasıl bir ifadeye büründüklerini incelemiş olması gibi. Resmin ayrıca politik bir yanı da varmış. O da, geminin batmasından sorumlu tutulan 20 yıldır denize açılmamış kaptanı, Medusa fırkateynine atayan Fransız monarşisi ve kralı gerçek suçlu olarak kabul ediliyormuş. Elbette ki bir fırkateyne kaptan atamak düşünüldüğü gibi kralın değil Denizcilik Bakanlığı’nın rutin bir görevi imiş.




Medusa’nın Salı tablosunun bir diğer özelliği de Fransız romantizminin başlangıcı sayılabilecek kadar iddialı bir eser olması imiş. Ama yine de ironik bir şekilde 13 günlük açlığa rağmen kazazedelerin hala kaslı olmaları ve bu denli çıplak tasvir edilmeleri ressamın klasisizmin etkilerinden kurtulamadığını da gösteriyormuş.

[widgets_on_pages id=“Adsense In-Article Ad”]

Louvre Müzesi’ni ziyaret ettiğimizde, sonsuz güç kaynağı güneşin bile aydınlatmayı başaramadığı okyanusun, binlerce metre derinliği ile aralarındaki tek parça olan salda, 150 askerin susuzluk, açlık, çaresizlik ve yamyamlık ile geçen 13 gün boyunca kurtarılmayı beklediği anları betimlediğini biliyor olsaydık muhtemelen Medusa’nın Salı tablosuna daha farklı gözlerle bakacaktık.


Bu arada Louvre Müzesi’ne gidiyorsanız mutlaka Mona Lisa ve Kanatlı Zafer Heykeli yazılarını da okumanızı tavsiye ederiz :).


Louvre Müzesi ve Medusa’nın Salı tablosu yazımız ilginizi çekti ise daha fazlasından haberdar olmak için facebook/saventravel sayfamızı da …

Kategoriler
Louvre Müzesi Tavsiyeleri

Mona Lisa & Gizemli Gülüşü

[sg_popup id=12864]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Mona Lisa

Dünyanın en meşhur tablosu veya daha doğrusu dünyanın en meşhur resmi ne diye sorulsa, herhalde büyük bir çoğunluk Mona Lisa diyecektir. Öyle ki Louvre Müzesi’ni gezen ziyaretçilerin yüzde doksanı Mona Lisa’yı görmeden çıkmıyormuş. Bu da demek ki günde neredeyse 20.000 – 40.000 kişi Mona Lisa’yı görüyormuş. Siz de Mona Lisa’yı görecek kişilerden birisi olacaksanız, Louvre Müzesi’ni ziyaret etmeden önce Mona Lisa hakkında biraz bilgi toplayarak çok doğru bir yolda olduğunuzu söyleyebiliriz. Yoksa bizim gibi iki metreden daha fazla yaklaşma şansınız olmayan, 1956 yılında saldırıya uğradığı için kurşun geçirmez cam koruma arkasında duran Mona Lisa resmini gördüğünüzde far görmüş tavşan gibi ne yapacağınızı bilemeden kalabilirsiniz. Çünkü biz Mona Lisa’nın hemen yanındaki korumaları, önünde duran kalabalığın meraklı bakışlarını, aynı salonu paylaşan onlarca koca koca resme rağmen, tüm ilginin sanki onlar yokmuş gibi tek başına bir duvarda asılı duran Mona Lisa üzerinde oluşunu görünce açıkçası niçin Mona Lisa’nın bu kadar meşhur olduğunu anlayamamıştık. Sonuçta Mona Lisa tablosunda nereye bakmamız gerektiğini bilememiş, artık ne işe yarayacaksa omzumuzun üzerinden Mona Lisa görülecek şekilde birbirimizin birer fotoğrafını çekip büyük salondan mahcup bir şekilde çıkmıştık. Bunu sizin de yaşamamanız için Mona Lisa’yı ve Mona Lisa’nın gülüşünü elimizden geldiğince anlatmaya çalışalım…




Mona Lisa kimdir?

Mona Lisa tablosunu anlatmaya geçmeden önce Mona Lisa kimdir sorusunun cevabını vermeye çalışalım. Genel kabul gören ama hiçbir zaman kanıtlanamayan görüşe göre Mona Lisa, Lisa del Giocondo isimli bir kadınmış. Kocası Francesco del Giocondo, ikinci çocuklarının doğumu anısına; aldıkları evi kutlamak için de olabilirmiş, Mona Lisa tablosunu Leonardo da Vinci’ye sipariş etmiş. Kocasının ölümü ile rahibe olan Lisa del Giocondo, 15 Temmuz 1542 yılında 63 yaşında ölmüş.

Mona Lisa tablosunun başına neler gelmiş?

Leonardo da Vinci resmi yaptıktan sonra, Mona Lisa’nın kocasına resmi teslim etmemiş. Mona Lisa tablosu sonunda resim öğrencisi ve mirasçısı Salai’ye kalmış. Daha sonrasında Mona Lisa, bilinmeyen bir şekilde Fransa kralı tarafından satın alınmış ve Mona Lisa, 1797 yılında Louvre Müzesi’ne gelmiş. 1911 yılında ise Mona Lisa tablosu çalınmış ve İtalya’yı dolaşıp, tam Ufizzi Müzesi’ne satılmaya çalışılırken hırsız yakalanmış ve Mona Lisa Louvre Müzesi’ne geri dönmüş. O zamandan beri de New York, Moskova ve Tokyo’ya geçici sergiler için gitmek dışında Louvre Müzesi’nde kendisini ziyaret edenleri gülümseyen bir ifade ile bekliyormuş. Bu arada dünyanın en pahalı resmi olan Mona Lisa’nın değerinin yaklaşık 760 milyon $ olarak tahmin edildiğini de paylaşım…

Mona Lisa tablosunun gizemleri nelerdir?

Mona Lisa hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra sıra geldi Mona Lisa tablosunda nerelere bakılacağına. Tabloda bakılacak yerlerden biri bu kadar korumaya rağmen Mona Lisa tablosunda oluşan çatlak. Biraz yakından bakarsanız, Mona Lisa’nın saçlarından başlayıp tablonun en üstüne kadar giden 11 cm uzunluğundaki çatlağı görebilirsiniz (1). Üzerine yapıldığı kavak pano zamanla ikiye ayrılmaya başladığı için resim de zarar görmüş…

Dünyanın en meşhur resminde, Mona Lisa’nın duruşuna da dikkat etmek gerekiyor. Her ne kadar çok sonra fark etmiş olsak da Mona Lisa aslında korkulukları (2) olan bir balkonda (resmin en sağ ve en solunda, Mona Lisa’nın tam göğüs seviyesinde korkulukların başlıklarını görebilirsiniz) kolçaklı yarım daire …

Kategoriler
Ana Sayfa Louvre Müzesi Tavsiyeleri

Louvre Müzesi Giriş Ücreti & Cam Piramit

[sg_popup id=12864]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Cam Piramit & 666

Kim demiş piramitler sadece Mısır’da var diye… Kim demiş piramitler sadece taştan, Nil Nehri’nin kenarında olur diye. Basbayağı Paris’in orta yerinde hem de camdan ve çelikten olabiliyormuş. Hangi piramitlerden mi bahsediyoruz, Paris Louvre Müzesi’nin girişinde bizi karşılayan dört tane camdan piramitten tabii ki…. Yılda dokuz milyon turist kapıya dayanınca ki kimi saatler 15 bin ziyaretçiye kadar varıyormuş, ve bu kapı da dünyanın en çok ziyaret edilen müzesi ünvanını Louvre Müzesi ile paylaşmakta zorlanınca klasik mimari ile tezat, gelecekten gelmiş gibi duran bu piramit Louvre Müzesi’nin geniş avlusunda peyda olmuş. Louvre Müzesi’nin cam piramidi o kadar ses getirmiş ki Mısır’daki piramitlere benzer efsaneler bile üretilmeye başlanmış. Yok efendim Louvre Müzesi cam piramidinde 666 tane cam parça varmış da, Mitterrand açıkça mimardan 666 tane cam parçası olmasını talep etmiş de… Hatta Dan Brown’un Da Vinci Şifresi kitabında da böyle olduğu dile getirilmiş de, peh peh peh… Tüm bunlar üzerine Louvre Müzesi’ndeki bu eserin mimarının iddiaları yalanlayıp, sanılanın aksine altı yüz yetmiş üç cam parça olduğunu açıklaması gerekmiş. Ama unutmadan söyleyelim ilk açılışında dağıtılan broşürde altı yüz altmış altı cam olduğu iki kez geçiyormuş. Aslında en temizi gidip saymak gibi görünüyor J.




Louvre Müzesi’ne Giriş Kuyruğu & Aslanlı Kapı

Geçebilecek Aslına bakacak olursanız yoğun bir günde Louvre Müzesi’ne gitmeye kalkarsanız cam piramidin etrafında uzayan, müze kadar meşhur Louvre Müzesi’ne giriş kuyruğunda oyalanırken rahat rahat kaç cam parça olduğunu sayabilirsiniz. Hatta kontrol için bir kez daha saymaya yetecek vaktiniz bile olabilir.

Bu sıraya girmemenin en iyi yolu, aslında bu sıraya girmemek… Doğru yazdık, gerçekten Louvre Müzesi’ne kalabalık bir günde gidiyorsak en göz önünde olan, gördüğünüzde sanki Louvre Müzesi’nin tek bir girişi olduğunuzu düşünmenizi sağlayan, sizi ışığa giden kelebekler gibi kendisine çeken bu kapıdan uzak durmak en iyisi…

Çünkü aslında Louvre Müzesi’nin genel turistik görüşün aksine beş farklı kapısı var. Piramit dışındaki bu kapılar; Via the Passage Richelieu, Via the Carousel du Louvre, Via the Cour Carree, Porte des Lions, görece daha az yoğun.




Arc de Triomphe du Carrousel & San Marco’nun Atları

Çoğu turistin bilmediği, dolayısıyla Louvre Müzesi’ni gezerken lazım olacak saatlerinizi cam piramitin önündeki kalabalıkla harcamamanızı sağlayacak Aslanlı Kapı (Porte des Lions), Louvre Müzesi’nin geniş avlusunda cam piramitteki giriş kapısına sırtınızı döndüğünüzde tam karşınıza gelen zafer takının (Arc de Triomphe du Carrousel) size göre sol tarafındaki binada kalıyor.

Bu arada adı geçen takı, Şanzelize Caddesi’ndeki Paris’in meşhur Zafer Takı’ı (Arc de Triomphe de l’Étoile) ile karıştırmayın. Her ne kadar ikisi de aynı zamanlarda yapılmış olsa da aralarında ciddi bir büyüklük farkı söz konusu. Diğeri bu kadar mütevazi değil anlayacağınız… Arc de Triomphe du Carrousel, 1806-1808 tarihleri arasında Napolyon’un zaferlerini kutlamak için yapılmış. Takın arkasında bugün yer alan Tuileries Bahçesi’nin daha önceleri yerinde olan imparatorluk ikametgahı Tuileries Sarayı’nın kapısı imiş aslında…

Louvre Müzesi’nin avlusundaki takın üstünde bugün duran atlar aslında Napolyon’un Venedik’ten aldığı, ki zamanında Sultanahmet Meydanı’ndalarmış, daha sonra tekrar San Marco Meydanı’na dönen, San Marco’nun Atları imiş…