Kategoriler
Disneyland Paris Tavsiyeleri

Disneyland Paris Gezilecek Yerler

[sg_popup id=13229]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Sıra geldi Disneyland Park gezilecek yerler sayfamıza… Hatırlarsanız daha önce söylemiştik Disneyland Paris aslında iki tane parktan oluşan büyük kompleksin adı… Bunlardan birincisi Walt Disney Studios idi ki anlattık, diğeri de Disneyland Park… İşte şimdi sıra o meşhur Disneyland Park’ta… Çocukluktan beri hayalini kurduğumuz Disneyland Park… Ortaokuldayken yaz tatili sonunda okula döndüğümüzde sınıftaki arkadaşlarımızdan dinlediğimiz hatta yazın Mickey Mouse ile yan yana çekildikleri fotoğraflarından gördüğümüz Disneyland Park… Her ne kadar ortaokulu hatta tüm öğrenim hayatını bitirmiştik olsak da ancak gidebildik :). Ama geç kalmış sayılmayız çünkü bu yaşta bile hala Disneyland Park fazlası ile eğlenceli… Mickey Mouse’un, Donald Duck’ın, Goofy’nin, bal kovanı peşindeki Winnie The Pooh’un, tavşan peşindeki Alice’in, deniz kızı Ariel’in eski havası olmasa da artık Toy Story var, Monsters var, The Incredibles var, WALL-E var. Yani anlayacağınız gitmeye değer… Bu kadar nostaljiden sonra artık Disneyland Park gezimize başlayabiliriz… Malum günün ilk yarısını Walt Disney Studios’ta geçirdiğimizden ancak yarım günümüz kaldı, o yüzden elimizi çabuk tutmamız gerekiyor diyerek içeriye giriyoruz ve parktan içeriye girer girmez bizi Walt Disney’in meşhur Uyuyan Güzel kalesi karşılıyor.




Almanya’daki dünyaca ünlü Neuschwanstein Kalesi‘nden esinlenerek yapılan bu şatoyu gördüğünüzde gerçekten de Disneyland Park’a geldiğinizi anlıyorsunuz. Neuschwanstein demişken yakında orayı da yazarız diyerek karşılaştırabilmeniz için fotoğrafını ekleyelim. Bu arada şansımıza yazıyı yazarken BBC Knowledge kanalında dünyanın en güzel şatosu diye Neuschwanstein’dan bahsettiler, Disney Şato’sunun ilham kaynağı diye. Şato bugün yapılmak istense 100 milyon $’a mal olurmuş… Ama yine de cevap hakkına saygımız olduğundan 🙂 Girne’deki St. Hilarion Kalesi’nin de Disney’in şatolarının kendisinden ilfam alınarak tasarlandığını ileri sürdüğünü hatırlatalım.

Disneyland Park’ı gezecek günlerce vaktimiz olmadığımızdan maalesef haritadan en güzel görünenleri tahmin edip şansımızı denememiz gerekiyor. Bu eğlencelere giderken bile bol bol fotoğraf çekebileceğimiz anlar yakalayacağımızı umuyoruz :).





Elimizdeki Disneyland Park haritası ile gezerken anlıyoruz ki Disneyland Park, ana giriş Main Street, U.S.A.’yi saymazsak farklı temalara göre eğlencelerin bir araya getirildiği dört minik bölgeden oluşuyor. Bunlar da Frontierland, Adventureland, Fantasyland ve Discoveryland.

Tam kafamızda Disneyland Park’ın haritasını çıkardığımız sırada Frontierland’a varıyoruz ve bizi Thunder Mesa Riverboat karşılıyor. Eğer çocuklu bir aileyseniz ve vaktiniz varsa buharlı gemi ile Frontierland çevresinde bir tur atma size göre olabilir. Bizim fazla vaktimiz olmadığından birkaç fotoğraf çektiken sonra hedefe doğru devam ediyoruz.

İlk hedef yine bir roller coaster yani Big Thunder Mountain. Ama ona doğru giderken bir kez daha dikkatimiz dağılıyor, Anthony Perkins’in daha doğrusu Alfred Hitchcock’un Sapık filminden çıkmış gibi görünen Phantom Manor’u görüyoruz. Lunaparklarda görmeye alıştığımız korku tüneline benzer bir eğlence olduğunu düşünüp, ne kadar güzel olabilir ki diyoruz kendi kendimize. Ama tabii bunu derken Pixar’a sahip bir Hollywood devinin evinde olduğumuzu hatırlayınca fikrimizi değiştiriyoruz.




Hayaletli ev filmlerinin bütün klişelerinin tek tek önümüzden geçtiği bir karnaval gibi içerisi… Baykuşlar, gelinler, ait oldukları yerde yani omuzların üstünde durmayan kafalar, hareket eden tablolar ne ararsanız hepsi var :).

Big Thunder Mountain roller coaster’ına olan yürüyüşümüzden artık bizi kimse alıkoyamaz derken en yapılmayacak olanı yapıyoruz; 🙂 ateş etmeceeee… Bu arada söyleyelim bu tür minik eğlenceler dışındaki hiçbir aksiyona ücret ödemiyorsunuz Disneyland Park’a bir kere girdikten sonra…

Sonunda geldik, parka girdiğimizden beri gözümüzün takıldığı yüksek bir dağ şeklindeki Big Thunder Mountain’a. Kendinizi 1800’lerin ortasındaki California Altına Hücum‘daki 300 bin kişiden biri gibi hissetmenize neden olacak atmosferi ile bile Big Thunder Mountain, Disneyland Park’ın görülmeye değer bir eğlencesi.

Tabii ki Big Thunder Mountain’a sadece atmosferi için gitmedik. Asıl gitme sebebimiz kendisinin bir roller coaster olması. İşin roller coaster tarafına gelince dekor kadar heyecan verici olamadığını söyleyebiliriz. Yine de Indiana Jones and the Temple of Doom, Türkçesi biraz garip Kamçılı Adam :), filmindeki gibi madenlerin içinde kaç kere gitme şansı yakalayabilirsiniz ki.

Hemen sonra, parkın girişinde yemek yemeğe vaktiniz olmadıysa etrafınızdaki Meksika ve İtalyan resturantlarında yemek yiyebilirsiniz ama beklentiniz yüksek olmasın hepsi sonuçta fast food. Veya hemen yakındaki Frontierland İstasyonu’ndan Disneyland trenine binebilirsiniz. Çocuklar ile geldiyseniz tüm parkı hızlıca dolaşmak için eğlenceli olabilir :).


Frontierland’dan çıktığımıza göre sırada Adventureland var. İlk bizi karşılayan da La Cabane des Robinson, Robinson Cruise adasına hoş geldiniz… Burada ağaç evler arasında yapacağınız yürüyüşten sonrada bir adada yalnız kalırsam ne yaparım diye düşünmenize gerek yok. Robinson’un kurduğu doğal ve lüks hayatı gördükten sonra siz de Survivor Hasangibi kendiniz yapabilirsiniz :). Sadece yürüyüş çok ilginizi çekmediyse malum zaman dar, sıradaki eğlenceye devam edelim…




Bir sonraki durak, Le Cabane des Robinson’un hemen ötesindeki Kuru Kafa Kayası yani Adventure Isle… Aslında sırf yerden metrelerce yüksekte sallanan ip köprüde yürümek için bile uğramak eğlenceli olabilir. Merak etmeyin film klişelerindeki gibi kimse karşı taraftaki ipleri kesmiyor :). Kuru Kafa adasındaki kısa bir yürüyüşten sonra da Peter Pan’ın baş düşmanı Captain Hook’un gemisini de görebilirsiniz.

Şimdi sırada Pirates of the Caribbean var… Dışarıdan baktığımızda doğru söyleyelim pek çocuksu bulduk. Ne yani roller coaster yok mu dedik; sanki buradaki lunaparklarda hep roller coastera biniyoruz da :), sadece kayıkla yapay bir nehirde tur mu yapacağız diye dudak büktük. Ama Pirates of the Caribbean, turdan sonra bize efektleri ve gerçekçi dekorları sayesinde Disneyland Park’ın en güzel yerlerinden birisi gibi geldi, yani denemeye değer…

Bu kadar sırada bekleme, eğlence ve korku karnınızı acıktırdıysa tam da temaya uygun Blue Lagoon deniz ürünleri restaurantında palmiye ağaçlarının altında kısa bir mola verebilirsiniz :).

Bu arada siz sakın bizim gibi bu çocuksu eğlencelere fazla kaptırmayın kendinizi. Yoksa yine bizim gibi Kuru Kafa adasının içinden yani kestirmeden gittiğinizden hemen yandaki Indiana Jones and the Temple of Peril roller coasterını kaçırabilirsiniz :). Hatta yine Adventureland’deki Walt Disney klasiği Alaadin animasyondan çeşitli sahnelerinin minyatür modellerinin sergilendiği, Le Passage Enchanté d’Aladdin‘i (Alaaddin’in Tılsımlı Geçişi) de fark etmeyebilirsiniz. Sonrasındaki Bin Bir Gece Masalları’ndan çıkan Restaurant Agrabah Café‘deki açık büfe şansını da kaybedebilirsiniz.




Adventureland de bittiğine, karnımızı tekrar doyurduğumuza ve artık akşam olmaya başladığına göre istikamet Fantasyland :)…

Fantasyland’de ilk merhaba diyen eğlencelerden anlıyoruz ki burası biraz daha ufak çocuklara göre. Aslında isabetli olmuş Disneyland Park’ın bu kısmını sonlara bıraktığımız. İyi ki önce Disneyland Paris’in görülmesi gereken yerlerine yani Walt Disney Studios’a gitmişiz ve Disneyland Park turumuza da Frontierland ve Adventureland ile başlamışız. Böylece Disneyland Paris’in gezilmesi gereken her yerini yeterince vaktimiz varken gezebilmişiz. Buradaki eğlenceleri de yine kısaca anlatalım ve son kararı yine de siz verin. İlk olarak Peter Pan’ın Uçuşu (Peter Pan’s Flight) ile başlayalım. Tavana asılı bir tür sala biniyorsunuz ve içinde bulunduğunuz sal Peter Pan hikayesindeki sahnelerin içinden geçiyor ve hikaye de tabii ki Peter Pan’ın odasından başlayıp ve Neverland’e doğru yolculuk ilerliyor…

Disneyland Park’ın Fantasyland temasının hemen sonraki eğlencesi ise Mickey Mouse ile Buluşma (Meet Mickey Mouse). Çocukların gerçekten Mickey Mouse ile buluşup bol bol hatıra fotoğrafı çektirebileceği bir eğlence ama kapıdaki sıraya göre karar vermek gerekir. Mickey Mouse ile fotoğraflar da çekildiğine göre Fantasyland turumuza Alice’in Şaşırtıcı Labirenti (Alice’s Curious Labyrinth) ile devam edelim. Muzip bir şekilde sırıtan kedisi, iskambil kağıtlarından askerleri, pamuk gibi beyaz tavşanı ile Alice Harikalar Diyarı’nı çocuklara ufak bir yürüyüş ile göstermek için güzel bir fırsat olabilir.




Son anlattıklarımızı beğenmediyseniz Peri Masalları Ülkesi’ni (Le Pays des Contes de Fées) de pek beğenmeyebilirsiniz. Yine küçük bir tekne ile tur yapmak üstüne kurulu ama bu sefer sanki açık hava Disney müzesinin içinden geçiyor gibisiniz. Minik boyutlarda da olsa farklı masallardaki köylerin içinden, üstünde ejderhalar olan şatoların arasından akan nehirde ilerlerken kendizini Şirinler’in köyünden geçiyor gibi hissediyorsunuz. Bundan sonraki “it’s a small world” eğlencesi de benzer, yani ufak bir kayık ile gezmece :)… Farkı ise bu sefer Rusya’dan Japonya’ya, Hindistan’dan Mısır’a bebek oyuncaklarının arasında dünya turu yapıyorsunuz. Fazla modern efektler aramasın gözleriniz, çünkü bu eğlence ilk taa 1964’deki New York Dünya Fuarı için tasarlanmış :).

[widgets_on_pages id=“Adsense In-Article Ad”]

Fantasyland’de sadece bunlar yok, aralara serpilmiş küçük eğlenceler de var. Zaten bunlar dolaşırken gözünüze takılacaklardır, yoksa da grupta çocuk olmadıkça büyük kayıp olmayacaktır. Küçük tren (Casey Jr. – le Petit Train du Cirque), atlı karınca, uçan filler (Dumbo the Flying Elephant) ve dönen fincanlar (Mad Hatter’s Tea Cups) dışarıdan rahatlıkla göreceğiniz üzere hep çocuklara göre :).

Disneyland Park, Fantasyland’in bir başka eğlencesi ise Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler (Blanche-Neige et les Sept Nains). Peter Pan’daki gibi ama bu sefer vagonlar ile Pamuk Prenses masalının içinden gidiyorsunuz. İki üç dakikalık bu sürüşün asıl kahramanı ise kötü cadı :).

Sıra geldi Fantasyland’in son eğlencesine, artık alıştığımız vagonlar ile içinden geçtiğimiz bir masal yine. Masalın bu seferki adı ise Pinokyo’nun Yolculuğu (Les Voyages de Pinocchio). Bunu da fotoroman gibi anlatalım en iyisi :)…

Artık Fantasyland’den Discoveryland’e geçebiliriz. Bu arada böyle anlattığımıza bakmayın, bu alanların arasında bir sınır veya bir kapı yok, hepsi sanal :).

[widgets_on_pages id=“Adsense In-Article Ad”]

Ama bir dakika nasıl unuturuz bir eğlence daha kaldı; Disney’in alametifarikası Uyuyan Güzel’in meşhur şatosu. Ama söylemeden yapamayacağız çünkü hiç de beklentilerimizi karşılamadı, meğersem sadece içinden geçen bir yürüyüş patikasından ibaretmiş. Şatonun içinde yukarıya doğru çıkıp vakit kaybetmek yerine doğrudan şatonun zindanlarına yani Ejderhanın İni’ne (La Tanière du Dragon) gidin, daha eğlenceli olacaktır. Ağzından dumanlar çıkan ejderhanın tam karşınızda uyanmasını görmek biraz korkutucu olabilir tabii. Gerçi ejderhamız keyfine pek düşkün, Pazartesi sabahı sürekli alarmı öteleyen çalışan gibi bir türlü uyanamıyor kendisi :).


Artık gönül rahatlığı ile Discoveryland’e gidebiliriz ve doğrudan Disneyland Paris’in sırası uzun eğlencelerinden Space Mountain: Mission 2’ye yönelebiliriz. Uzay yolculuğuna çıkacağınız bu roller coaster, efektleri, müziği ve saatte ulaştığı 64 km hız ile Disneyland Park’ın eğlenceli aksiyonlarından… Roller coaster macerasından sonra Nautilus’un Gizemleri (Les Mystères du Nautilus) ile devam edebiliriz. Denizler Altında Yirmi Bin Fersah’taki Kaptan Nemo’nun denizaltısında yapacağınız yürüyüş eğlenceli olabilir. Vaktiniz varsa Autopia’yı da ziyaret edebilirsiniz ama karşınızda arabaları görünce zannetmeyin ki diğer arabalar ile yarışıyorsunuz. Muhtemelen şehir içi hatta yakında okul yaya geçidi varmışçasına bir hızda sağa sola sapamayacağınız bir rotada önünüzdeki arabayı takip ediyorsunuz.

Bir sonraki eğlenceyi, eğer sizin için R2D2 ve C3PO bir anlam ifade ediyorsa sakın kaçırmayın. Bilemeyenler için küçük bir ipucu, Star Wars’daki birbirinden ayrılmayan meşhur robotlardan bahsediyoruz :). Parkurun adı Star Tours ki takip edenler bilir, Disney Lucas filmi ve dolayısıyla Star Wars’u satın almıştı. Star Tours fazlasıyla eğlenceli, üç boyutlu gözlükleriniz ile karşınızda gerçek bir üç boyutlu hatta dört boyutlu bir film var. Çünkü içinde bulunduğunuz uzay gemisi de hareket ediyor bir yandan. Gerçi karşınızda bu kadar gerçekçi bir Darth Vader görmek ister misiniz bilemedim. Buna da şükür Darth Vader karşınıza geçip “I am your father” da diyebilirdi :).

Biraz nostalji yapmak ve 1985 yılına dönmek istiyorsanız Captain EO’ya uğrayabilirsiniz. Üç boyutlu filmlerin yeni bir teknoloji olduğunu ve yakında tüm filmlerin üç boyutlu olacağını düşünüyorsanız da Captain EO doğruları öğrenmek için tam size göre. Çünkü Captain EO, George Lucas’ın 1985 yılında yaptığı üç boyutlu bir bilim kurgu filmi ve Michael Jackson oynuyor. Michael Jackson’ın ölümünün ardından tekrar bu filmi Disneyland Paris’te göstermeye başlamışlar. Fazla vaktiniz yoksa hiç uğramayın, çünkü bayağı sinema filmi kadar uzun. Bu arada söyleyelim 30 yıldır olmadı, bundan sonra da zor üç boyutlu filmlerin standart olması :)…

Disneyland Paris’in kapanmadan tamamını hızlandırılmış bir şekilde gezdik ve artık parkın kapanma ve bizim de gitme vaktimiz geldi. Tam çıkmak üzereyken bir şov daha başlıyor. Çıkarken sürekli kafamızı çevirip, omzumuzun üstünden bakmaya çalışıyoruz şovu kaçırmayalım diye ama artık gitmemiz lazım, malum daha Paris’e geri döneceğiz :).

Bu arada Oyuncak Hikayesi’ndeki Şerif Woody halay mı çekiyor yoksa????? 🙂 Disneyland Park yazımızdan memnun kaldıysanız, daha fazla yer ve fotoğraf için facebook/saventravel sayfamızı beğenebilirsiniz.

[widgets_on_pages id=“Adsense Matched Content”]


Paris otel tavsiyelerimiz:

Diğer Paris yazılarımız:


Daha fazla gezilecek yer için takip edin: