Kategoriler
Louvre Müzesi Tavsiyeleri

Napolyon’un Taç Giyme Töreni & Propaganda

[sg_popup id=12864]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Napolyon’un Taç Giyme Töreni

Louvre Müzesi’nin kalabalık salonlarında hızlı ve biraz da bilinçsiz bir şekilde gezerken bir anda, gözümüze takılmaması imkansız bir resim ile karşılaşmıştık. Sanat tarihi ve resim hakkında çok fikrimiz olmasa bile J, Louvre’un yüksek tavanlı odalarını zorlayan altı metre yüksekliğinde, neredeyse on metre genişliğindeki Napolyon’un Taç Giyme Töreni (Le Sacre de Napoléon) resmi bizi kendisine doğru çekmişti. Doğrusunu söylemek gerekirse Louvre Müzesi’ni gezerken The Coronation of Napoleon hakkında en ufak bir fikrimiz dahi yoktu. Ama fotoğraf makinemizin hafıza kartını Louvre Müzesi’nin başyapıtlarını yazmak için karıştırdığımızda Napolyon’un Taç Giyme Töreni tablosunun doğal etkileyiciliği sayesinde çok sayıda fotoğrafını çektiğimizi fark ettik.




Napolyon’un Taç Giyme Töreni tablosunun boyutları o kadar etkileyici idi ki o sahneyi yüzlerindeki ifadelerden hangilerinin vakur, hangilerinin itaatkar olduğunu kolaylıkla anlayabiliyordunuz. Resim o kadar da gerçekçiydi ki, bize, sonsuz sayıda olan “zaman”dan ikisi; bizim Louvre Müzesi’nde olmamız ve Napolyon’un Notre Dame Katedrali’nde Josephine’e taç giydirmesi, paralel bir şekilde gözlerimizin önünde gerçekleşiyor gibi gelmişti.

Ama yere doğru yatırsanız neredeyse küçük bir apartman dairesi kadar yer kaplayan; resim neredeyse 60 metrekare olduğundan en iyi bu şekilde tasvir edilebilir diye düşündük J, resmi incelemeye çalışırken neresine bakmak gerektiğini az da olsa bilmek gerekiyordu. Resim, Louvre Müzesi’nin başyapıtları arasında gösterildiğinden sizin de önünde biraz vakit geçireceğinizi varsayarak, bizim gibi bu bilgiden mahrum bir şekilde resmin karşısında hayran ama şaşkın gözlerle kalmamanız için resimde kim kimdir, nasıl sembolik mesajlar verilmeye çalışılmıştır kısaca anlatmaya çalışalım…




Öncelikle resmin ne ile ilgili olduğundan bahsedelim. Resim, Papa’nın şahitliğinde ve kardinaller, büyükelçiler, generallerin huzurunda Napolyon’un Notre Dame Katedrali’nde eşi Josephine’e tam tacı giydirmek üzere olduğu anı dondurmuş. Ama sadece Fransa’nın önde gelen insanlarının huzurunda değil bu taç giyme töreni aynı zamanda resmin önündeki izleyiciler de bu törenin izleyicisi. Resmin ön planındaki yeşil zemin o kadar davetkar ki izleyiciler adeta kendilerini bu törenin bir davetlisi olarak görüyorlarmış. Napolyon bunu gördüğünde “bu bir resim değil, insanlar yürüyor burada” demiş.

Aslında bu resmi bu kadar başarılı yapan, ince düşünülmüş onlarca detayı imiş. Mesela Napolyon’un yerleştirmek üzere başının üstüne kaldırdığı tacın renkleri ile tezat oluşturan yeşil perdenin önüne gelmesi, taca odaklanılmasını sağlıyormuş. Resmin ortasındaki iki parlak kırmızı, altın işlemeli pelerin de resme bakan gözleri bu alana çeviriyormuş.

Resimde kimin kim olduğuna gelince resmin sol tarafında kalanlar imparatorluk ailesi, omuzlarının üstünden bakmamız gereken bizlere sırtı dönük pelerinliler yüksek mevkideki devlet görevlileri, Napolyon’un çevresindekiler ruhban sınıfı, tahtın arkasındakiler büyükelçiler, tam karşıdan, balkonun ikinci katından taç giyme törenini seyretme ayrıcalığını kendilerinde bulmuş olanlar ise ressam David’in ailesi ve arkadaşları imiş… Tabii bu arada David ailesinin arasında kendisini de resmetmeyi unutmamış. Balkonda kendinden en emin görünen kişi ise Napolyon’un annesi imiş. Bir de arkalarda bize yakın bir sima da görebilirsiniz, kavuğu ile Osmanlı Büyükelçisi Halet Efendi de resim de boy göstermiş J.

Napolyon’un Taç Giydirmesi tablosunun ressamı David’in en önemli başarısı objelerin ve kişilerin son derece realistik bir şekilde resmedilmeleri imiş. Resimdeki realizm o denli yüksekmiş ki David’in stüdyosuna gelenler resmi gördüklerinde bazı kişileri tablodan tanıyabilmişler …

Kategoriler
Louvre Müzesi Tavsiyeleri

Medusa’nın Salı & Gerçek Hikayesi

[sg_popup id=12864]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Medusa’nın Salı

Louvre Müzesi’nin salonlarında kaybolmuş gezerken yine karşımıza, sanattan bihaber ziyaretçileri bile içgüdüsel olarak etkilemeyi başaran bir tablo çıktı, Medusa’nın Salı (The Raft of the Medusa). Tablonun karşına oturup bir yandan dinlenirken bir yandan da Medusa’nın Salı tablosunu nereden hatırladığımızı bulmaya çalışıyorduk. Meğersem, ki bunu yazımız için araştırma yaptığımız sırada anladık, Medusa’nın Salı, Louvre Müzesi’nin başyapıtlarından birisiymiş.




Sadece Louvre Müzesi’nin değil aynı zamanda romantizmin de başyapıtı olan Medusa’nın Salı tablosu o sırada 27 yaşında olan Théodore Géricault tarafından 1818-1819 yılları arasında yapılmış. Resme bakıldığında gerçek olamayacak kadar dehşet verici görünse de maalesef aslında Medusa’nın Salı tablosu, 1816 yılında Senegal sahillerinde 400 asker yolcusu ile batmaya başlayan Fransız Medusa fırkateyninden kurtulmak için kendilerine umutla ve hızlıca yaptıkları sala daha sonrasında okyanusun sonsuzluğunda mahkûm olan gerçek insanların gerçek hikâyesine dayanıyormuş. 400 kişi ile denize açılmasına rağmen sadece 250 kişiye yetecek kadar kurtarma botu olan geminin batmaya başlaması ile hızlıca yapılan sala doluşan askerler insanlığın hayal edebileceği en zor sınavlar ile sınanmışlar. İlk günün sonunda yemekleri biten, cesetleri ve daha sonrasında ise kurtulamayacak durumda olanları yemeye başlayan askerlerden 13 gün sonra sadece 15 tanesi hayatta kalmayı başarmış. İçlerinde oldukları durum o kadar çaresizmiş ki bazıları kurtulmak için veya belki de kurtulmamak için saldan denize bile atlamış.

Resim ise hayatta kalmayı başaran askerlerin sonsuz denizin ortasında bir gemi ile karşılaştıklarında bazılarının onu fark edip seslerini duyurmaya çalıştıkları, diğerlerinin ise umutsuz, bilinçlerini yarı yitirmiş bir şekilde beklemeye devam ettikleri ve maalesef sonunda başarısız oldukları umutlarının denizin dalgalarında battığı anı betimliyormuş. Géricault resmi çizerken bu korkunç olaydan kurtulmayı başaran askerle yaptığı görüşmelerden ilham almış.

Resmin konusu dışında dikkate değer birçok özelliği daha varmış. Mesela yakın tarihten bir konunun bir bedel karşılığı değil de bir haberi yansıtmak için yapılmış olması veya resim için Géricault’un morglara gidip cesetlerin nasıl göründüğünü, hastanelere gidip ölmek üzere olan hastaların hayattan uzaklaşırken nasıl bir ifadeye büründüklerini incelemiş olması gibi. Resmin ayrıca politik bir yanı da varmış. O da, geminin batmasından sorumlu tutulan 20 yıldır denize açılmamış kaptanı, Medusa fırkateynine atayan Fransız monarşisi ve kralı gerçek suçlu olarak kabul ediliyormuş. Elbette ki bir fırkateyne kaptan atamak düşünüldüğü gibi kralın değil Denizcilik Bakanlığı’nın rutin bir görevi imiş.




Medusa’nın Salı tablosunun bir diğer özelliği de Fransız romantizminin başlangıcı sayılabilecek kadar iddialı bir eser olması imiş. Ama yine de ironik bir şekilde 13 günlük açlığa rağmen kazazedelerin hala kaslı olmaları ve bu denli çıplak tasvir edilmeleri ressamın klasisizmin etkilerinden kurtulamadığını da gösteriyormuş.

[widgets_on_pages id=“Adsense In-Article Ad”]

Louvre Müzesi’ni ziyaret ettiğimizde, sonsuz güç kaynağı güneşin bile aydınlatmayı başaramadığı okyanusun, binlerce metre derinliği ile aralarındaki tek parça olan salda, 150 askerin susuzluk, açlık, çaresizlik ve yamyamlık ile geçen 13 gün boyunca kurtarılmayı beklediği anları betimlediğini biliyor olsaydık muhtemelen Medusa’nın Salı tablosuna daha farklı gözlerle bakacaktık.


Bu arada Louvre Müzesi’ne gidiyorsanız mutlaka Mona Lisa ve Kanatlı Zafer Heykeli yazılarını da okumanızı tavsiye ederiz :).


Louvre Müzesi ve Medusa’nın Salı tablosu yazımız ilginizi çekti ise daha fazlasından haberdar olmak için facebook/saventravel sayfamızı da …

Kategoriler
saventravel.com

Kanatlı Zafer Heykeli & Nike


Kanatlı Zafer Heykeli

Louvre Müzesi’nin Denon kanadında (piramit girişi karşınıza aldığınızda sağ kolda kalan blok), Kanatlı Zafer Heykeli ait olduğu Trakya kıyılarında Ege Denizi’nin dalgaları üzerinde yükselen Semadirek adasındaki tapınakta olduğu gibi birinci kata çıkan merdivenlerde gelenleri karşılamaktadır. Deniz savaşındaki zafere adanan Kanatlı Zafer Anıtı olarak da bilinen bu heykel Fransa imparatorluk müzelerine adını yaşatacak bir kalıntı bulma hayali kuran Edirne’de görevli konsolos yardımcısı ve amatör arkeolog Champoiseau’nun hayalini 1863’te gerçekleştirmiş. Champoiseau, önce heykeli ve parçalarını, daha sonra heykelin üzerinde ayakta durduğu geminin pruvası ve pruvadaki gemi mahmuzu gibi anıt tabanını bulmuş ve hepsini daha sonra Fransa Louvre Müzesi’ne götürmüş. Yapılan restorasyon çalışmaları ile Kanatlı Zafer Heykeli’nin bir zamanlar iç içe geçmiş olan blokları, tek tek bir araya getirilmiş, eksik kalan parçalar; mesela sağ kanat bulunamamış ve sol kanadın replikası yapılmış, doldurularak tamamlanmış.

Kanatlı Zafer Heykeli’ni en etkileyici açıdan; sağ bacağından göğsünün üstüne doğru, görebilmek için hafif sol tarafından bakmak gerekmektedir, tıpkı zamanında Semadirek adasına gelenleri yüzyıllarca karşıladığı gibi. Bu açıdan bakıldığında heykelin sol bacağının arkasından kanatlara doğru çıkan eğimli çizgi ve sağ bacağından göğsüne doğru çıkan dik çizginin oluşturduğu üçgen gözler önüne serilmektedir. Böylece heykelin cömert hatları, kıyafetinin en ince kıvrımları, ileriye doğru hareketinin enerjisi ve neredeyse yere paralel duran devasa sol kanadının dinamizmi hissedilebilmektedir.

[widgets_on_pages id=4]

Öte yandan heykelin sağ tarafında ise, aynı özenli kıvrımların olmaması, sanatçının zaman kazanmak için biraz daha özensiz davrandığı düşündürtmüştür. Aslında bunun nedeni Semadirek adasındaki tapınakta heykelin sağ tarafının daha az kişi tarafından görünüyor olması ve arka tarafının ise neredeyse kimse tarafından görülmüyor olması imiş…. Sağ omuzun hafif yüksek duruşu ve İzmir Aliağa yakınlarındaki antik kent Myrina’da bulunan minik zafer heykelleri, sağ kolun aslında havada olduğunun düşünülmesine yol açmış. 1950 yılında Semadirek’te bulunan yukarıya doğru açık bir avuç şeklinde sağ el de bu düşünceyi pekiştirmiş ve aslında heykelin adaya gelenleri eliyle selamladığı ortaya çıkmış.

[widgets_on_pages id=4]

Kanatlı Zafer Heykeli’nin en önemli yanlarından birisi de, kanatlar, kollar, baş ve göğüs ayrı ayrı bloklar halinde olmasına rağmen herhangi bir dayanak olmadan birbirlerine birleştirilmeleri imiş. Ayrıca kanatların bu denli büyük olmasına rağmen desteksiz birleştirilmesi de önemli bir başarı imiş.

Kategoriler
Louvre Müzesi Tavsiyeleri

Mona Lisa & Gizemli Gülüşü

[sg_popup id=12864]
[widgets_on_pages id=”Adsense Auto Ads”]

Mona Lisa

Dünyanın en meşhur tablosu veya daha doğrusu dünyanın en meşhur resmi ne diye sorulsa, herhalde büyük bir çoğunluk Mona Lisa diyecektir. Öyle ki Louvre Müzesi’ni gezen ziyaretçilerin yüzde doksanı Mona Lisa’yı görmeden çıkmıyormuş. Bu da demek ki günde neredeyse 20.000 – 40.000 kişi Mona Lisa’yı görüyormuş. Siz de Mona Lisa’yı görecek kişilerden birisi olacaksanız, Louvre Müzesi’ni ziyaret etmeden önce Mona Lisa hakkında biraz bilgi toplayarak çok doğru bir yolda olduğunuzu söyleyebiliriz. Yoksa bizim gibi iki metreden daha fazla yaklaşma şansınız olmayan, 1956 yılında saldırıya uğradığı için kurşun geçirmez cam koruma arkasında duran Mona Lisa resmini gördüğünüzde far görmüş tavşan gibi ne yapacağınızı bilemeden kalabilirsiniz. Çünkü biz Mona Lisa’nın hemen yanındaki korumaları, önünde duran kalabalığın meraklı bakışlarını, aynı salonu paylaşan onlarca koca koca resme rağmen, tüm ilginin sanki onlar yokmuş gibi tek başına bir duvarda asılı duran Mona Lisa üzerinde oluşunu görünce açıkçası niçin Mona Lisa’nın bu kadar meşhur olduğunu anlayamamıştık. Sonuçta Mona Lisa tablosunda nereye bakmamız gerektiğini bilememiş, artık ne işe yarayacaksa omzumuzun üzerinden Mona Lisa görülecek şekilde birbirimizin birer fotoğrafını çekip büyük salondan mahcup bir şekilde çıkmıştık. Bunu sizin de yaşamamanız için Mona Lisa’yı ve Mona Lisa’nın gülüşünü elimizden geldiğince anlatmaya çalışalım…




Mona Lisa kimdir?

Mona Lisa tablosunu anlatmaya geçmeden önce Mona Lisa kimdir sorusunun cevabını vermeye çalışalım. Genel kabul gören ama hiçbir zaman kanıtlanamayan görüşe göre Mona Lisa, Lisa del Giocondo isimli bir kadınmış. Kocası Francesco del Giocondo, ikinci çocuklarının doğumu anısına; aldıkları evi kutlamak için de olabilirmiş, Mona Lisa tablosunu Leonardo da Vinci’ye sipariş etmiş. Kocasının ölümü ile rahibe olan Lisa del Giocondo, 15 Temmuz 1542 yılında 63 yaşında ölmüş.

Mona Lisa tablosunun başına neler gelmiş?

Leonardo da Vinci resmi yaptıktan sonra, Mona Lisa’nın kocasına resmi teslim etmemiş. Mona Lisa tablosu sonunda resim öğrencisi ve mirasçısı Salai’ye kalmış. Daha sonrasında Mona Lisa, bilinmeyen bir şekilde Fransa kralı tarafından satın alınmış ve Mona Lisa, 1797 yılında Louvre Müzesi’ne gelmiş. 1911 yılında ise Mona Lisa tablosu çalınmış ve İtalya’yı dolaşıp, tam Ufizzi Müzesi’ne satılmaya çalışılırken hırsız yakalanmış ve Mona Lisa Louvre Müzesi’ne geri dönmüş. O zamandan beri de New York, Moskova ve Tokyo’ya geçici sergiler için gitmek dışında Louvre Müzesi’nde kendisini ziyaret edenleri gülümseyen bir ifade ile bekliyormuş. Bu arada dünyanın en pahalı resmi olan Mona Lisa’nın değerinin yaklaşık 760 milyon $ olarak tahmin edildiğini de paylaşım…

Mona Lisa tablosunun gizemleri nelerdir?

Mona Lisa hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra sıra geldi Mona Lisa tablosunda nerelere bakılacağına. Tabloda bakılacak yerlerden biri bu kadar korumaya rağmen Mona Lisa tablosunda oluşan çatlak. Biraz yakından bakarsanız, Mona Lisa’nın saçlarından başlayıp tablonun en üstüne kadar giden 11 cm uzunluğundaki çatlağı görebilirsiniz (1). Üzerine yapıldığı kavak pano zamanla ikiye ayrılmaya başladığı için resim de zarar görmüş…

Dünyanın en meşhur resminde, Mona Lisa’nın duruşuna da dikkat etmek gerekiyor. Her ne kadar çok sonra fark etmiş olsak da Mona Lisa aslında korkulukları (2) olan bir balkonda (resmin en sağ ve en solunda, Mona Lisa’nın tam göğüs seviyesinde korkulukların başlıklarını görebilirsiniz) kolçaklı yarım daire …